|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Washington'da patlayan skandalın İran'a dayanacağını tahmin ediyordum zaten. İranlılar, şaşkın Amerikalıları biraz daha şaşırtma ustalığına sahiptir çünkü. Geçerliliğini deneyerek öğrendiğim bir gerçektir bu... Skandalın derinine nüfuz etmeye çalışırken müthiş keyif duyuyor ve sizlere de duyurmaya çabalıyorsam, sebebi, yıllar önce yaşadığım bir başka keyiftir... Tahran'da bir grup gencin Amerikan Büyükelçiliği'ni basıp diplomatları rehin aldığı günleri hatırlar mısınız? 1979 yılı kasım ayıydı. ABD Başkanı Jimmy Carter İran'ın devrik şahı Rıza Pehlevi'nin kanser tedavisi için New York'a gelmesine izin verince bir grup İranlı öğrenci Tahran'daki Amerikan Büyükelçiliği'ni basmıştı. Tâkip eden bir yıl, ABD ve dünya sisteminin nasıl çalıştığını gözlememi sağlayacak olaylarla dolu geçti. ABD'de 1980 kasım ayında seçim yapılacağı için o bir yıl önemliydi. Carter rehineleri kurtaramazsa seçimi kaybedeceğini biliyordu. Rakibi Ronald Reagan da rehinelerin seçim öncesi serbest kalması durumunda sandık şansının darbe yiyeceğini... Reagan ekibi, bir yandan İran'a karşı çıkan sert kovboy görüntüsünü kitlelere verirken, el altından da, ellerindeki rehineleri seçimden önce serbest bırakmamaları karşılığı İranlılarla silâh pazarlığı yaptı. Bu süreci ben ABD'de izledim. Bir yandan Harvard'ta master yapıyor, bir yandan da Massachusetts Institute of Technology'nin uluslararası araştırmalar merkezinde 'konuk araştırmacı' olarak çalışıyordum. Dünyanın en iyi 15 üniversitesi klasmanında hâlâ ilk iki sırayı işgal eden bu eğitim kurumları olaylara farklı gözle bakabilmemde önemli rol oynamıştır. Oradayken Yeni Devir gazetesine 'Amerika mektubu' başlığıyla gönderdiğim değerlendirmelerin bir bölümü, sonradan (1985'te), 'İran-Kontra skandalı' diye patlayan büyük olayın başlangıcına ışık tutucudur... İranlılar, diplomatlarını 'rehine' aldıkları 'Büyük Şeytan' ile, dünyanın pek çok başkentinde 'gizli' temaslar yürütmekten geri durmamışlardı. Sonunda Carter ekibiyle değil Reagan'ın adamlarıyla yaptığı anlaşmaya sâdık kaldı Tahran'daki yeni rejim; onun karşılığında da 1980'de patlayan Irak'la savaşında gerekli bazı silâhları, kimsenin ruhu duymadan, ABD ve İsrail'den elde etmeyi başardı... O görüşmelerin perde arkasını öğrendikçe Yeni Devir okurlarıyla paylaşmıştım. Sonunda, gazeteye, Amerikalılar ile İranlıların Paris buluşması tutanaklarına da yer veren bir hafta sürecek bir yazı dizisi gönderdiğimi hatırlıyorum. O dönemden aklımda kalan izlenim şudur: 1980 yılında yapılan ABD başkanlık seçiminde Ronald Reagan'ı oylarıyla Amerikan halkı seçmiş olsa bile, bunu sağlayan, rehine siyasetiyle İran olmuştu. ABD'ye başkan olarak Reagan'ı tercih eden Ayetullah Humeyni'ydi... Gary Sick, Ford, Carter ve Reagan dönemlerinde Ulusal Güvenlik Konseyi'nde çalışmış bir subay. Onun kitabına ad olarak seçtiği 'October Surprise' (Ekim sürprizi) o dönem yaşananları anlatan bir 'deyime' dönüştü. Kitabın özet cümlesi şudur: "Reagan-Bush ikilisi, Amerikan demokratik sürecini baltalamayla sonuçlanacak profesyonelce örgütlenmiş bir istihbarat operasyonu düzenlemişti." Çok karmaşık yönleri vardı o operasyonun ve tarafların gizliliğe olağanüstü riayet etmesi gerekiyordu. Gary Sick, Ulusal Güvenlik Konseyi'ndeki konumu sayesinde, Carter döneminde başlamış İran'a 'gizli' silâh teslimatıyla ilgili bilgileri günü gününe ediniyordu. Bush ekibinin Irak'a açtığı son savaşa en şiddetle karşı çıkanlardan gazeteci Robert Dreyfuss, yeni çıkan 'Devil's Game' (Şeytan'ın oyunu) adlı kitabının 'İrangate' konusuna ayırdığı sayfalarında, ilişkinin sonucunu şöyle özetliyor (s. 293): "Sonunda rehineler serbest bırakıldı, ancak 20 Ocak 1981 günü, Reagan Amerika'nın 40. başkanı olarak yemin ettikten dakikalar sonra..." Dreyfuss, Gary Sick'in şu hüküm cümlesini de aktarıyor araştırmasında: "Bunun, William Casey tarafından aylar önce planlanmış ve çok iyi kotarılmış bir komplo sonucu olduğunu pek az kişi fark etti..." Reagan başkan olduğunda CIA'nin başına William Casey getirilecekti. Michael Ledeen'in 'İran uzmanı' sıfatıyla başını çektiği ABD heyetiyle gizli pazarlıkları İran adına yürütenin adını da vereyim: Ahmed Kaşani. Babası Ayetullah Seyyid Abdülkasım Kaşani de, 1953'te, Başbakan Musaddık'ı devirip Şah'ı yeniden tahtına döndüren ABD darbesinde kitleleri hükümete karşı kışkırtan komplonun içinde yer almış biriymiş... Bir de silâh tüccarı vardı İran heyetinde: Manuçehr Gorbanifar... Bütün bunlar size garip gelebilir. Gelmesin. Çeyrek yüzyıl önce cereyan etmiş olayın bugüne de bakan bir yüzü var. Saddam'ı devirmeyle sonuçlanan Irak savaşı geride bırakıldığında, ortaya çıkan tabloya bakıp, Amerikalılar, "Acaba bizi bu işe İran mı itti?" sorusuna cevap arayabilirler. Arayabilirler, çünkü Nijer sahte belgelerinde İran'ın parmağı kendini belli eder gibi... Herhalde yarına kadar sabrınız vardır...
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |