T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Bir-iki bomba ne ki... (2)

'Temizlik' zor iştir. Evinizde bile öyle değil midir? Beğenir alırsınız, acıkır yer-içersiniz, sıra birikintilerden kurtulmaya geldiğinde çoğu kez erteleme yoluna gidersiniz. 'Çöp evler' boşuna olmuyor...

Devletin temizlik yapması ise çok daha zor... Yetki ve sorumluluklar içiçe geçmiştir, ipin ucunun kimde olduğunu da, son düğümü kimin attığını da tespit kolay değildir. Hem tespit etseniz, sonuca nasıl varacaksınız ki... Keserin sapı da ağaçtan değil mi?

Geçen akşam Show-tv'de nicedir görmeyi arzuladığım bir film gösterildi. Morgan Friedman ve Kevin Spacey gibi Oscarlı artistlerin, Justin Timberlake gibi kasedi milyonlar satan bir şarkıcının oynadığı 2005 yapımı 'Edison' ABD'de bir türlü gösterime sokulamamıştı. Her seferinde önüne engel çıkarıldı da ondan... Yapımcısı, sinema salonu aramaktan vazgeçip filmin DVD'sini çıkarmaya karar verdi.

ABD'de pek sık olmayan böyle bir uygulamaya muhatap filmin konusu yabancımız değil: Devlet gücünü kişisel çıkarları için kullanan güvenlik elemanları... Filmin konusunu Yeni Şafak TV sayfası kısaca şöyle özetliyor: "F.R.A.T. kısaltmalı polis teşkilâtı elemanları, uyuşturucu satıcılarını yakaladıktan sonra ellerine geçen uyuşturucuları kanunsuz olarak satarak şehrin büyük şirketleri aracılığı ile kara para aklamaktadır. Yine böyle bir operasyonda bir suçluyu öldürürler ve diğer suçlunun üzerine yıkarlar."

İzleyenleriniz, kirli işler ağının birkaç uyumsuz özel timciyle sınırlı kalmadığını, şık beyler ve mücevherli hanımlara kadar uzandığını görmüşlerdir. Cür'etleri de sınırsızdır tim mensuplarının; gazeteci döver, öldürmeye kalkarlar, devletin müfettişini de hedef seçerler...

Bizde 'Edison' türü filmler çekilemez; olayı kahramanlaştırılmış özel timler açısından gören 'Kurtlar Vadisi' alışkanlığına sahip bir ülkeyiz biz... Dün de yazdım; 'Uyuşturucu ticareti' yapan Behçet Cantürk, Kutlu Savaş raporunda yazdığına göre, "Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir" bu ülkede.

Rapora geçen bilgi notunu yazan istihbaratçılar, bilgiyi raporunda aktaran Kutlu Savaş müthiş soğukkanlı insanlarmış doğrusu...

Kutlu Savaş

Kutlu Savaş'ın raporunda konu olabildiğince mesafeli bir biçimde ele alınıyor. Kendisi, "Behçet Cantürk'ün öldürülmesinin doğruluğu yanlışlığı veya gerekli olup olmadığı tartışmasına girilmemiştir" diyor raporunda.. Ancak o da, 'bazı zaruri sualleri' sormadan edememiş: "Cantürk'ün öldürülmesi emrini kim vermiştir? Bu yetki kim tarafından kullanılabilir? Ve hangi ahvalde kullanılabilir? Kim kime karşı sorumludur? Sistem nasıl çalışmalı, sorumluluk nasıl paylaşılmalıdır?"

Bu soruları soran devlet soruşturmacısının (Kutlu Savaş Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı olarak Susurluk konusunu soruşturmaktaydı) yapılanları yadırgadığı, hatta yanlış bulduğu bile söylenemez. Tam tersine, kendisine soruşturma görevini veren dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'ın farklı düşündüğünü bile bile şu satırları yazan odur: "Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz' itirazı da kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez. Bu uygulama tüm dünya ülkelerinde olduğuna göre bizde de olacaktır. Ama (cümle sayın Başbakan'a ters gelse de) Hukuk Devleti kuralları içinde bu tip kararlar alınacak ve Devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktır."

Peki, o dönemde bizde olan-bitenlerin ne kadarından, kimler haberdardı? Kutlu Savaş'ın hazırladığı raporun en çarpıcı satırları bu konuya ayrılanlar: "Devletin ilgili tüm kurumları bu iş ve eylemlerden haberdardır. Başıboşluk, neticede ve Susurluk kazasının bardağı taşırmasıyla etrafa yayılmış ve devlet sırrı olacak konular gazete makalelelerinin ve haberlerinin ana konusu haline gelmiştir. / Her şeyin bu kadar kolay ortaya çıkması ve duyulması ise devlet adına yapılan işlerdeki ciddiyetsizliğin en önemli göstergesidir."

"Devletin tüm kurumları haberdardır" doğru bir tespit. Susurluk kazasından sadece on gün sonra, dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, anamuhalefet lideri Mesut Yılmaz'ın kendisine aktardıklarını bir mektupla Başbakan Necmettin Erbakan'a bildirir. Mektubun en rahatsız edici satırlarını da okuyun da tablo tamam olsun: "Bunlar, devlet emrinde çalışan kâtillerdir. Bu işin devlet çapında soruşturulması lâzımdır. / Buna seyirci kalınırsa, demokrasinin işleyeceğinden şüphe ederim."

Demirel'in mektubu ile Susurluk Raporu'nu Korg. Altay Tokat'ın itirafından sonra yeniden okurken aklıma şu ihtimal takıldı: Ortaya saçılan yanlışlığa duyulmuyor kızgınlık, 'devlet adına yapılan işlerin' başkalarıyla paylaşılmasına kızılıyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi