T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 AĞUSTOS 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Melikşah UTKU

Banka Bilânçolarında Dalganın Etkisi

Bankaların Haziran ayına ait bilânçoları yavaş yavaş kamuoyuna açıklanmaya başlandı. Bilânçolar ortaya çıktıkça dalgalanmanın, özellikle etkilediği düşünülen mali kesimi ne ölçüde etkilediği de netleşecek.

Ancak ilk gelen bilgiler, dalgalanmanın etkisinin tahminlerden daha zayıf olduğunu ortaya koyuyor. Şüphesiz ki bunda, mali kesimin eskisine nispetle çok daha sağlam bir mevzuat ve denetim altyapısı üzerinde oturuyor olmasının yanı sıra kesimin geçmiş tecrübeler ışığında risk yönetimine dayalı süreçleri daha iyi kontrol etmelerinin de katkısı var. Yine dalgalanma sürecinde ekonomi politikası uygulayıcıları ve denetim otoritesi ile bankalar arasındaki iletişimin daha önceki krizlere nazaran daha iyi yönetilmiş olması, bu noktada önemli bir unsur oldu.

Döviz kurları, faiz oranları ve enflasyondaki yükselişin bir arada yaşandığı Mayıs ve Haziran aylarında hemen tüm kesimler şöyle ya da böyle etkilenmişlerdi. Başta kamu kesimi olmak üzere çeşitli sektörlerin döviz ve değişken faiz cinsinden yükümlülükleri, bu kesimlerin borç yüklerini ve bu borçları döndürme kabiliyetlerini tabii olarak etkilemişti. Bu durum, Türkiye koşullarında kısa vadeli mevduat toplayan ve bu sebeple bilânçolarının pasif kanadında aslında değişken faizli bir yükümlülük taşıyan bankaları da kapsıyordu. Öte yandan kur ve faizlerdeki artışın bankacılık kesimine etkisi sadece bundan da ibaret değil.

Yukarıda bahsedilen durum, ancak bir bankanın faiz gelirleri de değişken olması durumunda bir nebze hafifleyecektir. Ancak bankacılık kesiminin son yıllarda özellikle cazip kazanç imkânı gördükleri bireysel kredilere yoğunlaştıkları herkesin malumu. Tüketici kanunu ise söz konusu kredilerin faiz oranlarının sözleşme tarihi itibariyle sabitlenmiş olması gerektiğine hükmediyor. Bankaların plasmanlarının önemli bir kısmı sabit faizli kredilere bağlanmış durumda. Plasmanlarının önemli bir kısmını bireysel kredilere yönlendirmiş olan bankalar, aktifin faiz getirisini kısa sürede pasif tarafında yaşanan faiz artışı karşısında dengeleyememe riski ile karşılaşmışlardı.

Faiz artışlarının bir başka etkisi de bankaların tuttuğu hazine kâğıtlarının değerini düşürmesi. Bankalar, eskisi kadar olmasa da hâlâ varlıklarının önemli bir kısmını bu türden menkul kıymetlerde tutuyor. Bankacılık kesiminin elindeki menkul kıymetlerin değerini azaltması, kısa vadede bilânçolara zarar olarak yansıyacaktır.

Faiz artışları bir yana, döviz kurundaki artış da bankacılık kesimi açısından belli riskleri beraberinde getirmişti. Bankacılık kesiminde, hem 2001 krizinden alınan dersler, hem de BDDK'nın bu yöndeki mevzuat ve telkinleri sayesinde, ciddi bir açık pozisyon bulunmuyordu. Türkiye'de son yıllarda yaşanan ters para ikamesi de bankaların aktiflerindeki TL varlıkları desteklemelerine imkân sağlamıştı. Tabii olarak kurun yukarı hareketinin bilançolara zarar olarak yansıması pek beklenmiyordu. Ancak bu gerçek, kurdaki gelişmelerin bilançoları hiçbir şekilde etkilemediği anlamını taşımıyor.

Bankaların yurtiçine verdikleri kredilerin bir kısmı döviz cinsinden veya dövize endeksli kredilerden oluşuyor. Söz konusu kredileri kullananların gelirleri de döviz cinsinden ise fazla bir problem yok. Ama şayet bu şirketlerin gelirleri TL, borçları da döviz cinsinden idi ise, o zaman bankaların taşımadığı açık pozisyonu bu şirketler taşıyor demektir. Dolayısıyla bu şirketlerin bankalara olan borçlarını ödeyememe durumları ortaya çıkabilecektir. Öte yandan, BDDK'ya göre reel kesimin açık pozisyonu da öyle tahmin edildiği gibi yüksek değil.

Son olarak TL bazlı sermayeye nispetle dövize endeksli aktifin değerinin artması karşısında, özellikle döviz krediler karşısında TL üzerinden tutulan teminatların yıpranmasıyla, bankaların sermaye yeterlilik oranlarında bir gerilemeyle karşılaşılacaktır. BDDK'nın bu gelişmeyi yakından izlediği, Tevfik Bilgin'in dün yaptığı açıklamalarla doğrulanmış oldu.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi