T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 AĞUSTOS 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Özlem ALBAYRAK

Gözyaşı nefreti

Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, birkaç gün önceki Arap Birliği Dışişleri Bakanlığı toplantısında gözyaşlarına hakim olamayınca, İsrailli kadın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tzipi Livni'nin "Sinyora gözyaşlarını silerek çalışmaya başlamalı" çağrısı yapması, "Kadın gibi ağlamak" sözünü erkekliği, gücü ve erki yükselterek dünyaya armağan etmiş bir toplum için hayli ilginç bir paradokstu.

Gücün cinsiyetinin olmayışına, cinsiyeti ne olursa olsun güçlünün gücü elinde tutmak için ruhunda aseksüel zorbalık genleri taşıması gerektiğine, yüzlerindeki şahin bakışı hepimizin malumu olan bir cehennemi andıran Condi gibi, Timoşenko gibi, Albright gibi kadınların zorbalıkta erkekleri geride bırakmasının şaşırtıcı olmaması gerektiğine dair de iyi bir paradokstu bu.

Çünkü, dünyanın bütün yönetimlerine bakıldığında, irkiltici bir gerçek olarak, hükümetlerde görev alan ama kilit noktalarda söz hakkı bulunmayan kadınların aritmetik üstünlük sağlasalar bile sevgi, şefkat ve ılımlılık ihtiyacından ortamı dekore etme göreviyle iştigal ettiğini ama, kilit iktidar noktalarındaki kadın politikacıların erkek dünyasından kabul görecek kadar erkek oldukları görülür.

Kumandan, suratında çelik bir zırh varmış gibi duran kadın, büyük ihtimalle sorumluluğunu taşıdığı insanları yokolmaktan, en basitinden mültecilikten koruyamadığı hissiyle ve vicdan saikiyle kendini tutamayıp ağlayan bir Başbakan'a, neredeyse "kadın gibi ağlama" üslubuyla "çalışmaya başla" deyişinden, bu kadının bu hayatta hiçbir şartta ağlamadığına, bundan sonra da ağlamayacağına dair inanç oluşmadı mı sizde de...

Güzel yüzlerinde dünyaya karşı koskoca bir zorbalık okunan o kadınların, şahin edalı demir leydilerin sorunu sanıldığı gibi, ne yeterince ne de fazlasıyla kadın olmaları değildir çünkü. Sorun, Condi gibi soyunun ten rengi, Livni gibi ırkı nedeniyle haksızlığa uğramış olmaları da değildir. Sorun, erkeği de kadını da eşitleyen, insanlık terazisinde tartmaya yarayan meşreptir.

Ağlamayı bir vicdan hareketi, arınma vesilesi olarak gören bir inançla, merkeze 'ben'ini koymuş, kendini sağlama almaya ahdetmiş bir dünya görüşünün müsabakası önümüzde cereyan eden.

Gücün yetmemesine tepkiyi, biyolojik bir reaksiyon olarak ağlamakla verebilen Doğu'ya karşı, denetimsiz iktidarının verdiği, kazanacağı için ne gözyaşına ne merhamete ihtiyacı olmadığını bilmenin güveniyle ölmeye gönlü olmayan insanları durup dururken düelloya çağıran karşı cephe.

İşte karşımızda Condi'nin İsrail muadili, başbakanıyla, ordusuyla, taraftarlarıyla elele vererek yerle yeksan ettikleri ülkede tek canlı bırakmamaya yeminli gibi duran kadın, Lübnan'ın gözünden yaş akan Başbakanı'na "ağlama" diye efeleniyor, ardından hepimizin suratına karşı bir kahkaha patlatıyor.

Muhatabı nezdinde, ağlamayı bir iktidarsızlık, mıymıntılık hali olarak değerlendirerek, iş yapmaya engel zafiyet etiketiyle aşağılayarak üstelik.

Bu vahşi lehçeli, zayıflığa burun kıvrılan alay, BOP'la yeniden biçimlendirilecek bütün Ortadoğu ülkeleriyle, Arap ve Müslüman dünyasıyla ediliyor aslında. Stil ve üslup olarak, "yeni bir Ortadoğu'nun zamanı geldi" alayıyla da çok yakından bağlantılı olarak.

Ülke sınırlarınızın şeklini beğenmiyor Condi işte baksanıza, değiştirmeye gerek duymuş, belki tiplerinizden hoşnutsuz, varolabilmek için çırpınan, varolmaları için çırpındığınız müslüman, ortadoğulu, arap çocuklarınız, gelecekte terörist olma ihtimali olabilir, öldürülüyor.

Bütün bunlar karşısındaki üzüntünüzü görmekse, tüm dünyaya meydan okuyarak katliamlara devam edenler için öldürme amaçlarının haklılığını şeddeleyen bir kanıta dönüşüyor sadece.

Bu kibir, aşağı taraftan su içen koyunu, suyunu bulandırmayla suçlayan kurdun gücüyle orantılı yükselen kibri kadar bariz.

Öldürmekle böbürlenme, düşman yeteri kadar güçlü değil diye gurur zedeleme, işgalle alınamayan hırsı uluslararası arenada diplomatik bir dille tamamlama.

Savaşla birlikte nefret de yayılıyor. Ve dünya savaştan değil, bu nefret yüzünden, ortadan yarılmaya doğru dönüyor. Belki çok yakında göreceğimiz kıyamet bu yüzden geliyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi