T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Bir eşitlenme ümidi olarak şişmanlık/ Besmelesiz yenilenler yağ oluyor

Şişmanlığı önleyen hap çıkar diye korkuyorum. Yediğimiz bol katkılı gıdalar yüzünden, ya da kaslarımızı işlevsiz hale getirmiş olan teknolojinin yüzünden, ya da kendi bedenini yeniden inşa edilebilecek bir hamur gibi algılamış olan zihniyetin eseri olsun, esasında "kilo alma korkusu" bizi eşitliyor. Kabul ediyorum zenginler kilo alma korkusundan hareketle harcadıkları parayı, fakirlere yiyecek olarak dağıtmış olsalardı, dünyada açlıktan ölen insanların sayısı daha az olurdu.

Ama kilo alma korkusu, insanın bütün her şeyi yiyebilirim açgözlülüğü ile tüketmesinin önünde, küçücük de olsa bir engel. Küçücük, çünkü daha az kalorilisi,lihgt filan diyerek ille de fazlasıyla yemekten vazgeçmiyor insan oğlu.Kilo alma korkusu günümüzde zenginlerin elini besinlere karşı korkaklaştıran tek etken.Kilo alma korkusu olmasa açgözlülüğün sınırları çizilemeyecek.

Hız ve haz kıskacında, beden-ruh ayrımını beden lehine bozduğumuzu zannediyoruz, "postmodern özne"yi her an daha fazla besleyerek. Beden daha fazla beslendikçe, ontolojik duruş olarak az yemek, az konuşmak, az uyumak önemini kaybediyor.

Modern öncesi dünyada, yemek yerken konuşmak, gülüp eğlenmek pek makbul bir davranış değildir. Halbuki modern dünyada insanlar 'iş'lerini bağlamak için yemek masalarını tercih ediyor. Toplantıların adı sabah kahvaltısı, öğlen yemeği,akşam yemeği ile birlikte anılıyor.Devlet görüşmeleri bile kahvaltı eşliğinde yapılıyor.

Eğlence anlayışı zaten yemek ve özellikle de içmekten geçiyor. Velhasıl iyi ki kilo almak diye bir dert var. Yoksa insanları sofralardan kaldırmak hiç mümkün olmayacaktı.

Medya açısından kilo alma sorunu çantada keklik bir dosya konusu. Gazeteler benim diyetisyenim senin diyetisyenini döver frekansında ilerliyor.Bir taraf şok diyetlerden bahsederken, öbür taraf zinhar şok diyetlerden uzak durun diyor. Kilo ile sorunu olanlar, (kimin yok ki 36 beden kızlar bile daha daha incelmek derdinde) hem o gazeteyi alıyor hem bu gazeteyi.

Madem haber değeri bu kadar yüksek, öyleyse kilo konusu hiç inmemeli sayfalardan.Yalan yanlış türlü diyet teorileri, "yeni dünya düzeni" ile yan yana.Halk yeni dünya düzeni ile değil ama kendi bedeninin yeni düzeni ile "elbette" pek ilgili.

Yusuf Hemadani'nin "besmelesiz yenilip içildiğinde yenilenlerin tohum olarak kaldığını,besmele çekildiğinde ise vücuda giren nimetlerin itaat ettiğini" söylediği satırlara rastlayınca, bu okuduğunuz yazıya ikinci başlığı ilave ettim.Çünkü bu başlık hayat tarzı çatışmasının sadece "türban meselesi" olmadığını, kentli bireylerin kendi hayatında dini olanı merkeze alma hakkına sahip olmak isteğiyle alakalı oluşunu özetliyor. Ne demek istiyorum işin içine ille de "türbanı" katarak? Şudur: Bilumum diyetlerle ilgili defaatle yazı dizisi ve köşe yazısı yazılmıştır. Ama bir tane de besmelesiz yemek içmek ve çok yemek ile ilgili olarak dini merkeze alan bir yazı dizisi yapıldığını düşünün.Efendimizin sünneti olarak doymadan sofradan kalkmak ilkesini terk eden,teheccüd namazını terk eden Müslümanların bedenleri obezleşirken ruhlarının da obezleşebildiğine dair mesela.

Ne olur? Herkesten ve her kesimden itiraz gelir. Hayat tarzını ve bedenini din adına düzene koymak öncelendiğinde neden herkes itiraz ediyor? Aynı itiraz akımlara/modalara neden yapılamıyor! Yazılmamış bir yazı ile ilgili olarak doğmamış çocuğa don biçme hükmünde, nereden çıkarıyorsun "bu itirazları" diyenleriniz olabilir.Şuradan çıkarıyorum:Şimdiye kadar en fazla ileti aldığım yazı anneler günü ve bid'at kelimelerini bir arada geçirdiğim yazı idi.Her yaştan ve dünyanın neresinde bir Türk yaşıyorsa adeta oradan ileti aldığım yazı idi bu. (Geçen Cuma yayınlamış olduğum yazıya tek bir ileti gelmediğini söyliyeyim de siz ne demek istediğimi anlayın) Çünkü bu konuda bir ikilemi vardı insanların.Kutlamayanlar "acaba?!" diyordu. Kutlayanlar da "acaba!!? "Post modern kültür Müslümanları "mütereddit" yaparken, sekülerleri bağnazlaştırıyor.En bağnaz örnekleri Diyanet fetvalarına yapılan itirazlar olarak görüyoruz medyada.Dinin hükümlerini seküler zihniyet lehine bozmasını istiyorlar Diyanet İşleri başkanından."Başı örtmek dinin emridir" fetvasını okuyunca, "vay sen şu kadar başı açık kadına günahkar mı dedin?" yazıları döşeniliyor. Günah işleyen için açık olan tövbe kapısını kapatıp, günahın tanımını değiştirmeye kalkmak!!! İşte laikçiler ile dindarların asla uzlaşamayacakları nokta burası.

Velhasıl bu kadar cehalet ortasında "şişmanlık" tan başka "eşitlenme" umudumuz kalmıyor!!!


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi