T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Müstahak

Bizde CNBC-e kanalında gösterilen bir Amerikan dizisi var: 'Cold Case'; serbest bir çeviriyle 'buzdolabına kaldırılan dosya' diyebiliriz... FBI içinde oluşturulmuş bir birim, yıllar önce işlenmiş ancak suçlusu bulunamamış cinayetlerin dosyalarını birer birer açıyor dizide. İşlendiğinde gözden kaçmış ayrıntılar iyi yetişmiş ajanlar tarafından yeniden gözden geçiriliyor, eskiden bir işe yaramamış kanıtlar günün teknolojisine tâbi tutuluyor ve suçlular yakalanıyor...

"Bu bir dizi" deyip geçebilirsiniz, ama ben "Hiçbir şey kalmasın Allah'ım bu dünyada nihân" ('nihân' eski dilde 'gizli' demek) felsefesine inandığım için diziyi bir başka ilgiyle izliyorum... "Keşke Başbakan, yardımcıları, içişleri bakanı, tesadüfen de olsa diziye takılsalar da gördükleri 'Acaba bizde de olmaz mı?' sorusunu akıllarına düşürse" niyazıyla...

Ak Parti hükümeti ilk kurulduğunda içimden şu düşünce geçmişti: "Tamam, son 25 yılda işlenen bir dizi siyasî cinayetten rahatsızlık duymuş bir kadro işbaşında; içişleri bakanı makamına oturur oturmaz emniyet genel müdürünü çağırır ve beklediğim tâlimatı verir artık..."

Beklediğim tâlimatın ne olduğunu tahmin etmeniz hiç de zor değil: "Sayın müdürüm, Türkiye'de son 25 yılda işlenen bir dizi siyasî cinayet ve kitlesel eylem hâlâ dosyası açık duruyor; dosyası kapatılmışlarda bile aileler ve yakınları tatmin olmamış görünüyor. Lütfen özel bir birim kuralım ve en sondan başlayarak ilkine doğru gidip bütün siyasî cinayetleri ve kitle eylemlerini gerçek suçlularına kavuşturalım..."

O zamanlar Amerikalıların 'Cold Case' adıyla bir dizi çevirdiklerinden haberdar değildim; ama içimden tam da böyle bir düşünce geçtiğine lütfen inanın...

Ak Parti hükümeti kurulduktan kısa süre sonra Necip Hablemitoğlu bir siyasî suikasta kurban gitti; onun bile üstüne gitmedi hükümet... Danıştay saldırısı sonrasında Başbakan Tayyip Erdoğan özellikle Hablemitoğlu cinayetini anarak 'üzerinin örtüldüğünü' söyleyene kadar o konunun herhangi bir amaçla dile getirildiğini de duymadım.

"Üzeri mi örtüldü Hablemitoğlu cinayetinin?" Bu soruyu doğrudan muhataplarına sormak isterdim, ama bana cevap vermeyeceklerini bildiğim için, bilebileceklerin etrafında sorup durmaya başladım bu soruyu. Biri, "Bilmiyor muydun?" diyerek kendi bildiği senaryoyu aktardı: Meğer bir yabancı servis kendisi için tehlikeli görmüş Hablemitoğlu'nu, yerli bir servisle işbirliği yaparak...

Benim aklım anlatılanı almadı.

Aklımın almadığı tek suikast o olsa neyse... Çetin Emeç evinin önünde, sabahın köründe, yüzleri maskeli dört kişi tarafından öldürülmüştü; kâtiller yalnız ünlü gazeteciyi otomobili içinde öldürmekle kalmamış, arkasından koştukları şoförü Sinan'ı da kurşunlarla yere sermişlerdi. Yüzü maskeli kâtiller, nasıl olsa tanımayacağına göre, şoförü neden öldürmüşlerdi acaba? Yoksa, yüzlerindeki maskeye rağmen tanıyacağından mı korkmuşlardı? O halde, maskeye rağmen tanıyacağı kadar Çetin Emeç'e veya Sinan'a yakın birileri miydi kâtiller?

Çetin Emeç Hürriyet ve Milliyet gibi iki çok satan gazeteyi yönetmişti; "Yönettiği gazeteler işin peşini herhalde bırakmazlar" diye düşünmem bu sebeple doğal... "Çetin Emeç'in kâtillerini ifşa ediyoruz" türü başlıklarla çıkan değişik haber ve değerlendirmeleri yıllar boyu yakından izledim. İçlerinde çok ünlü 'gazeteciler' tarafından yazılmış olanlar da bulunan birbirinden çok farklı senaryo sayısı bir ara yediye çıkmıştı. Bir 'ünlü gazeteci', hızını alamayıp, kısa aralıklarla, iki farklı senaryoya bile imza atmıştı. Yediden sonra saymayı bıraktım...

'Derin Devlet Oldu Devlet' adlı kitabın (Güncel Yayınlar) yazarı Belma Akçura da "İşte Uğur Mumcu'nun kâtilleri" diye takdim edilen ayrı ayrı grupların envanterini tutmuş... Rekor, muhtemelen, Uğur Mumcu için yazılan senaryolarda... O kadar çok ki... Sonunda, "Bu da olmadı, ama..." denilerek birilerine cezalar da verildi suikastla ilgili olarak; ancak konuyu yakından izleyenlerin yargının vardığı sonuçtan tatmin olduklarını hiç sanmıyorum.

Elinize fırsat geçmiş, başbakan, içişleri bakanı olmuşsunuz... O fırsatı, geçmişte başınızı sürekli ağrıtmış siyasî suikastların gerçek kâtillerini bulmak için kullanmaz mısınız? Başlarına olağanüstü zeki birini getirdiğiniz iyi yetişmiş özellikli polislerden bir ekip oluşturup dosyası kaldırılmış siyasî cinayetlerin kâtillerinin üzerine salmaz mısınız? Neden fırsatı kullanmaz ve öyle bir ekip kurmazsınız? Kâtillerin kimliği, irtibatları sorun olur diye mi korkarsınız?

Danıştay saldırısının hakkından nasıl geleceksiniz bakalım? Yoksa o da mı 'künhüne varılmamış' olarak kalacak?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi