T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 5 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
|
Elim kırılsaydı da yazmasaydım o yazıyı. Nasıl pişmanım... Maria Faranduri'nin sesinden dinlediğim şarkıları nasıl da alıp alıp bir yerlere götürmüştü beni. Hep böyledir; alıp alıp bir yerlere götürür, sonra sap gibi ortada bırakıverir adamı. Zaten hep Faranduri söylesin, "To kopadi" desin, "San to metanasti" desin, hatta "Miroloi" diye ünlesin. Zülfü Livaneli de, mümkünse, mikrofondan uzak tutulsun, hatta mikrofonlu ortamlara sokulmasın. İyi bir bestecidir. Çok çok iyidir üstelik. Sesi kötüdür, detonedir, şudur budur ama, besteleri, özellikle de bestelerinin enstrümantal yorumu mükemmeldir. Alın Haçaturyan'ı, üzerine bir parça Eleni Karaindrou ilave edin, biraz Doğu kaderciliği ve mistisizmi ekleyin, bir ölçek Ravel boca edip sulandırın, işte size Zülfü Livaneli. "New Age Rhapsody" nedir ki başka? Bu albümü bulabilirseniz, mutlaka dinleyin. Hayır, bir "esinlenme"den yahut intihalden sözetmiyorum; değerli insan Livaneli'nin ağır kırat bir besteci, adı geçen eşhasla boy ölçüşecek değerde bir müzisyen olduğunu söylemeye çalışıyorum. Öyledir de zaten. Demiştim ki, "Hakkında olumsuz bir sürü şey söylenebilir ama, ben seviyorum bu adamı..." Üzülmüş, içerlemiş. En çok da "Atatürkçülük ticaretiyle geçinmektedir" lafına bozulmuş. Gönderdiği açıklamada diyor ki, "Benim için iyi şeyler düşünmemenize sesimi çıkaramam ama yazınızda yanlış bilgiler var. Ben hiçbir dönemde Atatürkçülük ticareti yapmadım. Ömrüm düzen muhalifi olarak geçti. İkincisi megaloman değil, haddini bilen bir insanım. İtalyan sanılmaktan falan da hiç hoşlanmam. Kapakta ismimi Livaneli olarak kullanmam yeni değil, 80'li yıllardaki albümlere ve seçme eserlere bakın, hepsinde imza biçiminde Livaneli yazar." Hay Allah, nasıl da kırmışım adamı! Ne yapsam şimdi! Kaldı ki, onun için kötü şeyler düşünüyor filan da değilim. Bilakis, arada sırada kılçık atsam da, değer verdiğim insanların başında yer alıyor. Evet, hafif tertip (çok hafif) megalomandır, hırslıdır, keşfedilmek arzusuyla yanıp tutuşmaktadır ama, iyi bir insandır. Gerçekten de iyi bir insandır. Hem, hırslı olmak, arada sırada megalomaniye kaçan laflar etmek niçin "nakısa" sayılsın? Kim megaloman değil ki? Sanatçı dediğin, biraz megaloman olacak, hafif tertip "rahatsız" olacak, ne bileyim, sıra dışı, travmatik, transandantal, şu bu olacak... Biz, düzgün aile hayatına, güler yüzüne, ölçülü yaşantısına, dostluğuna, itimat telkin eden duruşuna bakıp niçin Zülfü Livaneli'yi ayrı tutacakmışız ki? İyi ki de böyledir. İyi ki de megalomandır. Hayır, "Ömrüm düzen muhalifi olarak geçti" sözünü ele almak istemiyorum. Daha doğrusu, onu daha fazla üzmek istemiyorum. Hepimiz de biliyoruz ki, Livaneli "düzen muhalifi" filan değildir. Tabii, "düzen"den ne anladığımıza da bağlı bu! Rahmetli İdris Küçükömer'in tavsifindeki "düzen"den söz ediyorsak, Livaneli hayatının hiçbir döneminde "düzen muhalifi" olmamıştır. Bazı darbelerin, bazı cuntaların, bazı tiranların gadrine uğramıştır, kendisine çok ayıp edilmiştir, hayatının bir bölümünü "sürgünde" geçirmek zorunda kalmıştır ama, henüz statükoyla ödeşmemiştir, ödeşmek istememiştir. "Devrimleri yarım bıraktığımız için bu durumdayız" diyen birinden düzen muhalifi olur mu hiç? Kaldı ki, biz onu bu haliyle de seviyoruz. Fakat, hakkını da teslim etmek lazım: Birçok düzen muhibbinden daha müşfik, daha toleranslı, daha merhametli ve de çok beyefendi bir insan... Mesela (yukarıda alıntıladığım "celalli" ifadeler yanıltmasın sizi) gönderdiği açıklamada öyle nezih, öyle müeddep, öyle kibar ifadeler var ki, onu üzmek istemediğim halde, birden menfur bir konumda hissediverdim kendimi... "Elim kırılsaydı da yazmasaydım" dediğim bu işte. Belki de yaptığım ironiden hoşlanmadı. Olabilir. Romanını beğenmeyişime de çok içerlemiş. "Sizin dudak kıvırdığınız (keşke "dudak büktüğünüz" ya da "burun kıvırdığınız" deseydi!) Mutluluk romanı 17 dile çevrildi ve dünyanın en zor beğenen kritiklerinden müthiş övgüler aldı. Bundan da önemlisi Türk okuru bu kitabı kendi klasikleri arasına soktu. Yayınından dört yıl sonra hâlâ en çok satanlar listesinde..." diyor. Megalomani devam ediyor gördüğünüz gibi ama, varsın devam etsin. Hakkıdır. Fakat, bu vesileyle bir şeyi de düzeltmiş olayım: "Mutluluk" romanına burun kıvırmadım. Kendi ölçülerim içinde kötü olmadığını, çok da iyi sayılmayacağını söyledim. Üstelik, Naipaul ve Kertesz gibilerin yazdıklarından da üstün olduğunu belirttim. Bir abartı, bir ironi yok. Gerçekten de üstün. Benim ölçülerime göre üstün. Eh, yukarıda da müzisyenliğine övgüler yağdırdım, iyi bir insan olduğunu filan söyledim. Daha ne diyeyim? Şu "İtalyan sanılmak" meselesinde belki biraz ölçüyü kaçırmışımdır ama, "Beni İtalyan sanıyorlar, hatta birçok yerde Livanelli diye hitap ediyorlar" diyen kendisi. Benim ayıbım, bunu "piar çalışması"nın bir parçası olarak görmem ya da böyle görülmesine yol açmamdır. Bundan dolayı da özür dilerim olur biter. "Nobel"den dolayı özür dilemem, çünkü bu konuda ciddiyim. Bilmiyorum, barıştık mı?
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |