T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 5 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
|
Türkiye'de yıllardır tartışılan bir yanlış vardır: Suçların bazılarını çok tehlikeli bazılarını da, daha az tehlikeli olarak isimlendirmek. Ceza hukukumuzda suçlar ikiye ayrılır: Yüz kızartıcı olan veya olmayan suçlar. Suçların bir kısmına yüz kızartıcı dediğimize göre, diğerine de göğüs kabartıcı suç demek gerekmektedir. Bu durum katillerin, benim şu kadar katlim var" gibi öğünmesine bile sebep olmaktadır. Zaman zaman, şu fiilleri işleyenlere taviz verilmeyecektir gibi cümleler sarf etmemiz, uygulamalarımızda, bunun dışındaki suçlarda taviz verilebilir gibi bir anlama gelmektedir. Hukuk düzeninde, en ufak bir suça karşı gösterdiğiniz hoşgörü veya küçümseme, günün birinde ülkeyi temelinden sarsan cinayetler olarak geri teper. Türkiye'yi 12 Marta götüren günlerde, üniversitelerimizde çeşitli eylemler oluyordu. Rektörler yakasından tutulup kapı dışarı ediliyor, öğrenciler tarafından üniversiteler kapatılıyordu. Bu olaylar TBMM nin komisyonlarından birisinde tartışılırken, İstanbul Üniversitesi rektörünün dikkat çekici bir tahlili vardı: Diyordu ki: "Biz suç işleyen öğrenciyi polise teslim ediyoruz. Polis serbest bırakıyor. Ertesi gün başka bir öğrenci daha ağır bir suç işliyor, yakalayıp polise teslim ediyoruz; o da serbest bırakılıyordu. "Mesela, üzerinde ruhsatsız tabanca yakalanan birisini yakalayıp savcıya teslim ettiğimizde, öğrenci, ben canımı korumak için bu tabancayı aldım deyince mahkemece beraat ettiriliyordu "Bu olaylar üst üste öyle geldi ki, adeta bir suç tabanı oluştu. Bu tabanın altıda bulunan eylemler suç sayılmadığı için biz de artık polise bildirmiyorduk." Etkin pişmanlık uygulaması Yeni Türk Ceza Kanunda bulunan etkin pişmanlık maddesinin uygulaması başlamıştır. Bu madde de uygulamada bir suç tabanı oluşturmaktadır. Mesela bir kimse, uyuşturucu kullanıyor veya izinsiz hint keneviri yetiştiriyor. Suçlu, ben uyuşturucu tutkunuyum;, pişman oldum deyince bazı savcılarımız etkin pişmanlık maddesini uygulayarak beraatını istiyor ve suçlu serbest bırakılıyor. . Bu suretle bu eylem bir suç olmaktan çıkıyor. Bunun gibi yüzlerce misal vermek mümkündür. Savcıya saldırı ve Adalet Bakanına suikast Başka bir olayda, Kartal Savcısının parası herkesin gözü önünde gasp ediliyor. Ne barolardan ne de Adalet mensuplarından herhangi bir tepki gelmiyor. Ayni şekilde, Adalet Bakanlığında canlı bir bomba yakalanıyor. Ne medyadan ne başkalarından hiçbir ses çıkmıyor. Eylem küçümseniyor. Neden bu iki olayda sessiz kalıyoruz da, Danıştay cinayetinde hep birlikte ayağa kalkıyoruz. İki olay arasındaki fark, suçlara farklı motiflerle bakmış olmamızdan kaynaklanıyor. Bir de bakıyoruz ki, Danıştay cinayetini işleyen kimsenin geçmişinde sabıkalar var. Kulak asma deyimi Bir dava sırasında adam öldürmekten yargılanan bir sanığın, hâkimin, sabıkan var mı?" sualine verdiği ilginç cevabı hatırlıyoruz:"Kulak asma."(*) Bu katil zanlısının adli sicilden gelen sabıka kayıtlarında birkaç defa insan yaralamaktan hapse girdiğini öğreniyoruz. Bu kişilere zamanında gerekli cezalar verilmiş olsaydı, acaba bu cinayeti işleyecek cesareti kendilerinde bulabilirler miydi? Terörle Mücadele Kanunu'na konulmak istenen "etkin Pişmanlık" fıkrası, uygulamada daha şimdiden bir suç tabanı oluşmasına sebep olmaktadır. 'Suç işle, sonra pişmanım der kurtulursun' der gibi... Unutmayalım ki, suçların küçüğü büyüğü olmaz. Müsamaha gösterdiğimiz bu günün küçük suçluları, yarının büyük tetikçileridir. (*) Kulak asma: Önemsiz.
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |