T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Dinî referanslar

"Dinî referanslı konular"dan söz etmeksizin yaşamanın imkânı var mıdır? Bir kimse sosyal adaletsizlikten veya -tabir caiz ise- siyasî adaletsizlikten mağdur olur da "yandım Allah!" diye bağırırsa, lâiklik ekseninden sapmış ve piyasanın huzurunu bozmuş, AB sürecini zayıflatmış mı olur? Dolayısı ile, iş adamları diplomatik dili ile Hükümet'e karşı sürekli "örtük endişeler" belirtmek ve iş adamları diplomasisi'nin gerektirdiği zamanlarda "gelişmeler sözlerimizin ardında yatan örtük endişeleri haklı çıkardı" demek, akıl erdiremediğimiz ve uyulması gerekli olan bir "iş adamı makyavelizmi" gereği midir?

TÜSİAD'ın doruğunda olan Zevât-ı Kirâm, yanlış hatırlamıyorsam, "ekümenlik patrikhane" ve "cemaat vakıflarının hakları" gibi konularda -benim de savunduğum gibi- din hürriyetini savunuyorlar. Şu halde aramızda şu fark mı var? : Onlar, AB sürecini zayıflatmamak için, din hürriyetini sadece Musevî ve Hristiyanlara mı lâyık görüyorlar? Bir tarafdan "nüfusunun hemen hemen tamamı müslüman olan Türkiye" dedikten sonra, "Laik, demokratik bir rejime sahip olduğumuzun, bulunduğumuz yerin kıymetini bilelim" demenin altında yoksa şu "örtük" anlam mı yatıyor? : -İslâm dini, lâik ve demokratik bir rejime müsait değildir. Biz, İslâm'a rağmen bunu başardık, ne var ki nüfusun hemen tamamı müslüman olduğu için tekrar kaybetmemiz tehlikesi var, aman dikkat! Hristiyan ve Musevîlerden gelen taleplere olumlu cevap verilmesi AB sürecini hızlandırır, Devlet adamlarının eşlerinin bikinili olacak yerde türbanlı olmaları ise pişmiş aşa soğuk su katmak demektir."

Hukuk Devleti'nde kahve falı üslûbuna yer olmamalıdır. Fincanı evire çevire "üç vakitte sana bir kısmet, dört vakitte de bir yol görünüyor, fakat yolun nereye olduğu çok açık değil, yükseklerdeki adamlarla başbaşa vermiş konuşuyorsum, nah işte burada, öğütlerine uyarsan önündeki yol açılacak, yoksa, nah işte şurada da bir sıkıntı var, yüreğin kabarmış, bu sıkıntın, şuracıktaki sakallı sarıklı heriflerle, başörtülü kadınlarla, konuşmandan ileri geliyor, sen de hangisine uysam diye sıkılıyorsun, nedir bilmem ama, feraha çıkaracak yol buradan geçmiyor, bak şurada bir (B) harfi var, bir de senin iyiliğini düşünen, senin için çırpınan bir (C) li, kahve renkli kadın var..." diyenler, insanı iyice şaşırtırlar. Hukuk Devleti'nin siyaseti, "örtük endişeler" kahve falı ile değil, apaçık ve mutlak temel ilkelerden ayrılmama azmi ve bundan sonra Allah'a tevekkül ile belirlenir.

Lâikliğin yalnızca İslam'a karşı kullanılabilecek bir silâh olduğu görüşü, maalesef birçok Batılı'da ve Batı vurgunu yemiş "Garbzede"lerde ortak bir inanç haline gelmiştir. Buna karşılık; İslâmı kurda-kuşa benzetmedikçe benimseyemeyen veya kökünden reddeden, böylece daha vahîm bir hastalığa tutulmuş olanlar da lâiklik ilkesini İslâm'ı kurda-kuşa benzetmek için ve aynı zamanda Müslüman olmayan vatandaşlarımızı korkutmak için kullanılabilecek bir "satır" olarak algılamaktadırlar. Oysa ittihat ve Terakkî satırı ile bağrımızda-böğrümüzde derin bir yara açılmasından önce, Tanzimat hikmetini temsil eden Namık Kemal ve Ziya Paşa Tabiî Hukuk'un doğru yolunu gösteriyorlardı: Her millet için bir düziye adlini âm et!/ Fikr-i gazab-ı Hazret-i Ma'bud-i Enâm et! (Ziya Paşa).

Tarihimizin "Andıçlar Devri"ni yaşıyoruz. Son olarak da TÜSİAD fincanı ve tabağı ile bakılan Koç-Sabancı kahve falı andıcını okuduk. Horozu çok olan yerde sabah geç olur. Andıç, yanıt-andıç, aslî müdahale andıçı, ber'i müdahale andıçı, mütekabil andıç derken ömr-i azîzin telef olduğundan gafil oluruz. Kimsenin kimseye kendi karîhasından veya işkembe-i kübrâsından andıç vermeye yetkisi yoktur. Aslî andıç, Evrensel Ahlâk ve Tabiî Hukuk'un andıçıdır. Şu halde ancak "emr bil-ma'ruf ve nehy an-il-münker" yapılabilir. Hükümet'e her vatandaşın vermeye hakkı olduğu, tek bir andıç içeriği vardır, "örtük endişeler" ilâvesine mahal yoktur. Bu içerik de şöyle özetlenir: Adalet (Hukuk) Devleti'ni sağla, adaletten sapma!

Andıçlar dizisine ben de bir andıç ekleyerek Yakın Çağ Tarihi'ne geçmek istedim, fakat manevî sorumluluğundan korkarak "vatandaş andıcı" ile yetindim. Esasen tuğralı fincanım yok ki "örtük endişeli"kahve falım dinlensin!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi