T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

İsmet Paşa olsaydı ne derdi?

Söylemeye çalıştığım şey, tam da buydu işte... Baykal'ın ikrar ettiği şeyin tam tersi... Demiş ki değerli muhalefet lideri, "Önümüzdeki seçim sıradan bir seçim olmayacak, Türkiye'nin kader seçimi, 83 yıllık cumhuriyet birikiminin demokrasi ve sandık sınavından geçeceği bir seçim olacaktır..."

Öyle mi olacaktır gerçekte?

Bana, periyodik aralıklarla tekrarlanan, sonucu önceden belli, zaman zaman kazananların değiştiği ama kaybedenlerin hiç değişmediği, bu gidişle de hiç değişmeyeceği seçimlerden biri gibi geliyor...

Bunu biraz açayım:

Elimizdeki örnek, her zaman "devleti kuran parti" olmakla övünmüş, böylece hem benzerlerinden farkını vurgulamış, hem de "mahiyet üstünlüğünü" korumuştur (korumak istemiştir).

Esasında demokratik parlamenter sistemde, partiler arasında bir mahiyet farkı bulunmamaktadır; onları birbirlerinden ayıran, dünya görüşleri ve programlarıdır. Dolayısıyla, CHP'yi benzerlerinden ayıran da, mahiyeti (yani belli bir merkeze uzaklığı ya da yakınlığı) değil, öncelikle programıdır, programı olmalıdır.

Şu "uzaklık-yakınlık" meselesini de vuzuha kavuşturmak lazım: CHP'liler, kendilerini "devleti kuran partinin müntesipleri" saydıkları için, durduk yerde bir "yakınlık" vehmediyorlar. Bu yakınlığın da, onlara, a priori olarak bir "üstünlük" sağladığını düşünüyorlar.

Oysa tam tersi geçerlidir...

Tarih ve siyaset okumuş hemen herkes bilir ki, CHP "devleti kuran parti" değil, "devletin kurduğu parti"dir ve ille de bir fark aranacaksa, onu benzerlerinden ayıran da özelliğidir. Dolayısıyla, benzerlerine yaklaşmak içi daha çok çaba göstermesi, bir anlamda demokratik olarak "rüştünü ispat etmesi" gerekmektedir.

Yani, benzerlerinden farkı, CHP'nin avantajı değil, dezavantajıdır. Çünkü böyle bir fark, dünyanın neresine giderseniz gidin, mutlaka bir "anomali"ye işaret etmektedir...

Şunu söylemeye çalışıyorum:

CHP, yakınlık avantajıyla girdiği bütün seçimleri kaybetti. Günümde olsaydım, 1946'dan başlayarak bu seçimleri tek tek sıralardım. Esasında lüzum da yok. "Niçin kaybetti?" sorusunun cevabını aramak bence daha anlamlı.

Kaybetmesinde önemli etken, evet, "bir yerlere yakın olması"dır ama, asıl etken bir politikası, bir vizyonu, bir kurtuluş reçetesi bulunmamasıdır.

Baykal bize ne söylüyor?

Nasıl bir gelecek vaat ediyor?

Müşteki oldukları "cunta anayasası" ve bu anayasanın ürünü olan antidemokratik kurumlar konusunda (örneğin YÖK) nasıl bir "iyileştirme" düşünüyor?

Bunları bilmiyoruz.

Bunları bilmediğimiz için CHP bir kez daha kaybedecek.

Hulasa, baştan itibaren, Baykal'ın yanlış yolda olduğunu, "yakınlık arayışı"nın "cephe siyasetini" kızıştıracağını ve bunun da hiç kimsenin hayrına olmayacağını söylüyorum.

Ne yani, CHP kaybederse, "83 yıllık cumhuriyet birikimi demokrasi ve sandık sınavından" yenik çıkmış mı olacak?

İsmet Paşa'nın dediği gibi, hadi canım sende...

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi