T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 12 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
|
Osmanlı'dan bize intikal eden kötü bir cümle vardır: "Devlet adamları hem kefenlerini ve hem de bayramlık giysilerini hazır bulundurmalıdırlar." Hakikaten de sadrazamların çoğu padişahın emriyle idam edilmiştir. Cumhuriyet kavramı bu uygulamaya cevaz vermez. Ancak, 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi sonrası bir Başbakan'ın ve iki Bakan'ın idam edilmiş olması bu deyimi yine politik hayatımıza sokmuştur. Dikkat edilirse, Turgut Özal, bu cümleyi defalarca kullanmıştır. Başbakan Tansu Çiller de aynı cümleleri tekrarlamıştır. İşin hazin yanı, söyleyenlerin, bu cümleyi kendi cesaretlerini ifade etmek için kullanmış olmalarıdır. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de "Türkiye'de Başbakanlar asılmak korkusuyla yaşarlar" gibi bir söz sarfetmiştir. Başbakan Tayyip Erdoğan da son konuşmasında, "Kefenimiz de bayramlık elbisemiz de hazır" demek suretiyle bu deyimi kullanmak ananesini devam ettirmiştir. Gerçi Başbakan bu sözü kendisine yapılmak istenen suikast için söylemiştir ama aynı çağırışımı yapmaktadır. Kanun hâkimiyetinin var olduğu demokratik bir ülkede böyle bir korkuya kapılmanın imkânı var mıdır? Maksat ölüme karşı meydan okumaksa, neden sadece asılmak korkusu hatıra getirilmektedir. İnsanlar, hastalıktan, trafik kazalarından, kalp sektesinden de ölebilir. Bu ihtimalleri göz ardı ederek sadece Adnan Menderes'in akıbetini hatırlatan bu deyimin kullanılması, demokrasimizin zaafını ifade eder. Amerikan Başkanı Washington'un devlet adamları için söylediği bir söz vardır: "Devlet adamlarının birinci görevi oturdukları sandalyeyi korumaktır." Biz sandalyesini korumayanları değil de sandalyeyi elimizden alanları suçluyoruz. İhtilal yapanlara, darbe yapanlara, "Bunu neden yaptın?" diye sitemde bulunuyoruz. Celal Bayar Kayseri Cezaevi'nde iken benim de bulunduğum bir konuşmada, şu suali sormuşlardı: "Siz ihtilalin olacağını hiç hissetmediniz mi?" Bayar bu suale şu cevabı vermişti: "Daima askerlerin vatanperverliğine güvendim. Askerler içersinde ihtilal yapmayı düşünecek kimseler çıkabileceğini düşünmemiştim..." Bu cevap üzerine TBMM Kütüphanesi arşivlerinde bulunan "Türkiye'de ihtilal olabilir mi?" isimli bir broşür yayınlamıştım. Bu broşürde de aynı şeyleri söylemiştim: "Askeri darbe yapanların vatanperver olmadıklarını iddia etmek yanlıştır. Çünkü vatanperverlikten başka hiçbir his, insanların kellesini koltuğa aldırmaz. İhtilal yapanlar en büyük vatanperverin kendileri olduğuna inanmışlardır. Bu eylemde bulunmak isteyenleri önleyecek demokratik bir mekanizma kurulmazsa, ülkede her zaman askeri müdahaleler olabilir. Başbakanlarımız, 1960 yılında geçirdiğimiz acı tecrübeden ders almak yerine, başlarına böyle bir şey gelirse bunu kabullenmekte ne kadar cesur olduklarını ispat etmek yöntemini seçmişlerdir." Hepimiz, ekonomiyi, siyasi gelişmeleri beğenmeyen veya seçimle iktidara gelememenin kompleksini taşıyan çevrelerin, "Ordu göreve" diye pankart asmasından şikâyetçiyiz. "Ordu göreve" diyenlere, siyasi tarihimizin karanlık bazı sahnelerini hatırlattığı için karşıyız. Ancak devlet adamlarımızın sık sık, "Benim kefenim de bayramlığım da hazır" demeleri bu acı sahneleri tekrar hatırımıza getirmiyor mu? Bizçoğu konularda Avrupa'yı örnek alırız. Bu konuda da Avrupa'yı örnek alsak olmaz mı? Bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman Başbakanı'nın "Benim kefenim de bayramlığım da hazır" dediğini tasavvur edebiliyor musunuz? Dört defa askeri müdahale geçirmiş bir ülkenin yöneticileri, "Yaparlarsa yapsınlar, ben korkmuyorum" mantığı ile hareket ederlerse, basiretleri bağlanmış demektir. İktidarların birinci görevi, iktidar boşluğu yaratmamaktır. Boşluk varsa, bu boşluk birileri tarafından doldurulur. Ne sebeple olursa olsun, "Kefenim hazır" denmesi, akıllara gereksiz şüpheler getirmektedir.
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |