T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 14 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Bir zât, "başörtüsü karın doyurmaz" buyurmuş. Oysa insan hakları alanındaki tartışmalarda bu kadar basit bir ölçüte başvurulamaz. Siz "başörtüsü karın doyurmaz" derseniz, ertesi gün de başka birisi "laiklik ilkesi karın doyurmaz" diyebilir. Daha önce de değinmiştim: İnsan sadece eklemekle yaşayamaz. İlâhî kelâma = Tabiî Hukuk'a = Demokratik Hukuk Devleti'ne, herkesin karnının doyabilmesi için de Mâûn = Sosyal Devlet ilkesine ihtiyacı vardır. Bir kişinin karnının neyle doyduğu, neyle doymadığı önemli değildir. "Karın doyurma" ölçütünü bireysel ve bencil düzeyde alırsak helâl ve haram, meşru ve meşru olmayan farkı da kalmaz: Karın doyuran "iyi", karın doymasını engelleyen "kötü", karın doyurmaya yaramayan şey de "yararsızdır"! İşte "başörtüsü karın doyurmaz" sözü önemli bir bilgelik cevheri gibi görünse de, "Bâzâr-ı Hakıykatte zuyûf akçadır". İnsan, sadece karnını doyurma amacına programlanmış bir robot değildir. Adalete susayan Tabiî Hukuk ve Evrensel Ahlak'ı arayan mahlûktur. Hayvanlarda da sadece karın doyurma ve çoğalma içgüdüsü değil sevgi eğilimi ve yönelimi de vardır. Merhum Yaman Dede'nin bir mektubunda, Üsküdar'daki evinin penceresine aç olduğu için değil günlük sevgi nafakasını almak için gelen bir kedi sultanın hikâyesini okumuştum. Yaman Dede, kediciğin bu hâlinin kendisini ağlattığını söylüyordu. Benim de, tanıma şerefine nail olduğum, Sultan isimli bir Gedikpaşalı kedi vardı. Sırf beni üzmemek, kırmamak için, Gedikpaşalı taraflarından yola çıkıp Beyazıt meydanını dinlenip nefeslenerek aşıyor, Fakülte'de beni ziyarete geliyordu. Son gelişinde, yiyeceğini bırakmıştım, fakat kendim Ankara'da idim. Ertesi gün, yine geldiğini, fakat benim orada olmadığımı görünce, yiyeceğe iltifat etmeyip döndüğünü haber aldım. Bir daha da kendisini göremedim. Veda'laşmaya geldiğini anladım. Tekrâr mülâkıy oluruz bezm-i ezelde / Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler! İmdi, kedi karın doyurur mu? Domuz karın doyurur mu? Domuz karın doyurmuyor diye domuzdan nefret mi etmeliyiz? Gençliğimizde her şeyi "alt yapı=ekonomik ilişkiler!" temeline dayayıp, ne var ki aradan bir otuz yıl dahî geçmeden "değişen" ve bu kez beni "eski tüfek solculuk" ile suçlayan bazı hızlı sosyaliste rubaî yazmıştım: Dün fabrikadan çıkışta gördüm Yâr'i / Üstünde soluk, pamuklu bir entâri / Ey Serv-i revân! Traktör olsaydın sen / Gülzârı sürüp karpuz ekerdim bâri! "Karın doyurma" ölçütüne göre, bu Rubaî'ye kızabilir misiniz? İnsanın manevî hayatı, sonsuz ve sınırsız aşkın (müteâl) Sevgi, Sevgi Nûru diyebileceğimiz Allah ile kaimdir. Allah, bunu söylememize izin veriyor. "Allah göklerin ve Yeryüzü'nün Nûrudur". Bu muhteşem âyetin Zerkavî'nin evinin enkazından çıktığını duyunca, bazılarımız ne yapıyor? Evden, "radikal" (köktendinci) metinler çıktığını söyleyerek bu âyeti anıyor! "Radikal" değil "insancıl" nitelemesinin kullanılması için "Karanlıklar Prensi! Gölgelerin Gücü!" gibi bir deyiş mi gerekiyordu? Zerkavî'yi bahane ederek Kur'an-ı Kerim'e ve İslâm'ın mukaddesatına dil uzatma küstahlığı ne zamana kadar sürecek? İnsanın başka hiçbir şeye olmadığı kadar Allah'a ihtiyacı vardır. Avrupa Komisyonu Ankara Temsilcisi Kretschmer de "Türkiye'ye yine çok açık bir ev ödevi listesi sunacağız. Vakıflar Kanun Tasarısı'nın düzeltilmesi ve Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması gerekiyor. Her iki konuyu da din özgürlüğü ile eşdeğer tutuyoruz. AB bu isteklerinden aslâ vazgeçemez" diyor (Radikal, 12 Haziran 2006 - Hilâl Köylü ile Söyleşi). Cemaat vakıflarına haklarının verilmesini ve Ruhban Okulu'nun açılmasını ben AB'nin verdiği bir ev ödevi olarak değil İslâm'ın, Ahlâk'ın emri olarak görüyorum. Bu sebeple istiyorum, yoksa AB ev ödevi olarak değil! Ne var ki Batılı Hıristiyanların çoğunun iliğine işlemiş çifte standard burada da sırıtıyor. Çünkü Kretschmer "Reform yerine dini konuları konuşmak halkın düşüncelerini dağıttı" da diyor. Hayrola mîrim, demek ki cemaatlerin talepleri, bu cemaatler Müslüman değilse, "din özgürlüğü ile eşdeğer" tutulacak, Müslümanların sorunlarına gelince, "halkın düşünceleri" mi dağılacak? Yoksa TÜSİAD fetvasını da siz mi yazdınız? Bir ev ödevi de kendinize vererek meselâ yüz kez "was jemandem recht ist, ist dem Anderen billig" ve yüz kez "Sizin canınız can da Müslümanların ki patlıcan mı? yazarsanız fena mı olur? Yahut Goethe'yi, Annemarie Schimmel'i, Rilke'yi, hiç değilse II. Vatikan Konsülü ve Charta Oecumenica belgelerini okuyarak, İslâm'a karşı tutumunuzu gözden geçirseniz? Biz de AB'ye girme konusunda kesin ve nihaî karar verebilmemiz için size "ev ödevi" veriyoruz; başarılar dileriz; dersinizi iyi öğrenin!
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |