T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 14 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Bütün o heyecanlı saatlerin ardından geriye, tarihe bir kayıt olarak düşülecek olan, Türkiye'nin Avrupa Birliği yürüyüşüne başladığıdır. Bunun altını kalınca çizelim. Türkiye, 3 Ekim'de dahil olduğu halkanın içinde ilk adımı atmıştır, geri dönüşsüz bir yürüyüş başlatmıştır. Öte yandan... Evet zor oldu, tatsızlıklar yaşandı, 17 Aralık'ta, 3 Ekim'de de çalan plağı yine dinledik ama, muhataplarımızın maksadı Türkiye ile kendi şartlarında müzakere etmek idiyse bu olmadı. Rum Kesimi'nin tanınması isteniyordu, limanların ve hava sahasının açılması şart koşuluyordu. Şimdi ortada ne tanınma var ne de açılan limanlar, ama Türkiye ilk müzakere faslını tamamladı bile. Elle tutulur olan budur. 12 Haziran'ın 13'e bağlandığı geceyarısı, AB Komiseri Oli Rehn ile Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik'in yanında konuşan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de bir türlü arkası kesilmeyen Kıbrıs sorularından fırsat bulduğu anda bunu söylemeye çalışıyordu. Biraz da gergin ifadelerle... En az "17 Aralık" kadar tarihi bir an olan "12 Haziran"ın heyecanını yaşayamadan, günün gerilimine kapılıp gitmek, Bakan'ı da rahatsız ediyor olmalıydı. O kadar ki, sonunda Kırıs Rum Kesimi için "Onları üye yapmamalıydınız" bile deyiverdi. Cümleler gergin bir yüz ifadesiyle Gül'ün ağzından dökülürken Sözcüsü Namık Tan'ın eline tutuşturduğu notta da şunlar yazıyordu: "Çok gerginsiniz. Bu görüntü kameralar için iyi olmayabilir. Biraz gülümseyebilirsiniz!.." Aslında, aylardır hemen her kapalı toplantıda Türkiye'nin, kritik konularda sert ve keskin ifadelerle AB yetkililerine yüklendiği bir diploatik sır olmaktan çıktı.. Avrupalılar da bu sert çıkışlardan sonra, "Hem üyeliğe adaysınız, hem de bunu hiç düşünmeden bize çıkışıyorsunuz" demeye başladılar. Nitekim, önceki gece Avrupa medyasının önünde yaşananlar da aslında bu ifadeyi doğrular gibiydi. İki taraf da o kadar bambaşka şeyler söylediler ve farklı dünyaların insanı imajı verdiler ki o anda Türkiye'nin bir müzakere faslının açılıp kapanmış olduğuna inanmak çok güçtü. Bir kez daha anlaşıldı ki gerilimin odağındaki Rumlar artık, Türkiye'nin müzakere sürecinde patlamaya hazır bir saatli bombadır. Her defasında ayarlandığı saatte patlamadan etkisiz hale getiriliyor ama, her kritik eşiğin ardından da saat bir kez daha kuruluyor. Bu tablo ortadayken, Ankara'yı memnun etmek için formül arayan Brüksel'in, bir üyesi olan Rumları da tatmin için vaatlerde bulunmuş olduğunu varsaymalıyız. Bu vaatlere karşı, "Uçağa binmiyoruz, oraya gelmiyoruz" restinin işe yaramayacağı bir an da gelecektir. Buna da hazırlıklı olmak gerekir. Madem, 12 Haziran'ın sevinci biraz kursağımızda kaldı o zaman en kötü senaryoyu da kafamızda şekillendirebiliriz. Yani, bir an gelebilir ve müzakereler kesilebilir, köprüler atılabilir. Bütün üye adayı ülkeler, üstelik başlarında bir Rum problemi yokken aynı tecrübeyi yaşadılar. Türkiye de yaşayabilir. İşte bu potansiyel gerilimi de ortaya bir ev ödevi çıkartıyor. AB, problemsiz bir müzakere süreci istiyorsa Kıbrıs'ı çözmenin bir yolunu bulmalıdır. Gül, geceyarısı Türk gazetecilerle başbaşa sohbette bu formülün ilk adımını da açıkladı. "Rumlar ve Brüksel Kıbrıs Türkleri'ne yönelik bütün izolasyonları kaldırırsa biz de pozisyonumuzu değiştiririz!" Üyeliğin uzun ince, engebeli yolunda ilk adım atıldı. Biz elimizi çabuk tutar, Avrupa epeyidir esirgediği moral desteği vermeye başlarsa, sonraki adımlar düzlükte atılır; yol da kısalır, sinirler de boşalır.
Babacan: Ekonomide sorun G3'den
Lüksemburg dönüşü uçakta Devlet Bakanı Ali Babacan'la sohbet ettik. Dün sabah Dolar'ın 1.6 YTL'ye çıktığı haberi gelmişti, nerede durabileceğini sorduk. Babacan, "Onu bilemem. Kur serbest. Herşey uluslararası piyasaların durulmasına bağlı. G3'ler ABD, Avrupa ve Japonya merkez bankalarının faiz artırımının sonucunu bekleyeceğiz. Tecrübelerimiz ekonominin iç olaylardan çok, dış hareketlenmelerden etkilendiğini gösteriyor. Tokyo Borsası 4 puan düştü. Bizim bundan etkilenmememiz mümkün değil" cevabını verdi. Babacan, ekonominin yapısındaki güçlendirme girişimlerinin devam ettiğini de söyledi. Merkez Bankası Başkanı seçiminin gecikmesinin bu yüzden piyasayı etkilemediğini, ama tam o sıralarda yaşanan finans piyasaları sorununun etki yarattığını belirtti. Babacan, "Bu yıl faiz dışı fazla hedefini aşsak da bunu harcamayacağız. Bütçemizi de gelir getiren Telekom, Tüpraş gibi kuruluşların satışını ve artık onlardan kâr elde edemeyeceğimizi hesaba katarak hazırladık" dedi. Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamanın faydasının piyasalara henüz yansımadığını belirtti. Babacan, ikinci altı ayda müzakere konusunda ne gibi mesafeler alınabileceği sorusunu da şöyle cevapladı: Yeni Dönem Başkanı Finlandiya'nın Başbakanı iki ya da üç konuda müzakere açılmasını istiyor, ama bir sayı vererem. Ayrıca, bundan sonra bütün fasıllar için açılış kriterleri olacak. Yani, o kriterler aşılmadan müzakere başlamayacak. Bakan da müzakere sürecinin sürprizlerine hazırlıklı olunması gerektiğini söyledi ve şu örneği anlattı: Geçtiğimiz günlerde eski İspanya Dışişleri Bakanı geldi. 'Engellere hazırlıklı olun. Fransa bir ara hiç makul sebep yokken bizim bütün müzakere fasıllarımızı ard arda veto etmişti' dedi.
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |