T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Resul TOSUN

Onlar Yunan asıllı değil

Bediüzzaman'ın, "Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım." dediğini bilirsiniz. Bir dönem milletvekilliği de yapmış olan merhum bunu söylerken siyasetteki rezillikleri, çirkinlikleri, ihanetleri, makam mevki hırsıyla yapılan ahlaksızlıkları ve menfaat ilişkilerinin çirkin neticelerini gördüğü için söylediğinden benim kuşkum yok.

Siyaset dürüstçe yapılmadığı ve ilkeli biçimde yürütülmediği zaman gerçekten de şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçmak bence de kişinin kendisini koruması açısından en doğru tercihtir. Lakin temiz ve dürüst insanların böylesi tercihlerle siyaset meydanını terk etmeleri, toplum açısından yanlıştır. Yanlış olduğu kadar da ülkeyi felakete götürecek sonuçlar doğuracaktır.

Bu tespitimi hem partilerin içindeki gelişmeler açısından yapıyorum. Hem de partiler arasındaki ilişkiler açısından yapıyorum. Partilerin bünyesinde cereyan eden makam mevki, çıkar ilişkileri karşısında iyilerin dürüstlerin cepheyi terk etmemeleri gerektiği gibi, parti olarak büyük olsun küçük olsun, meclise girsin ya da girmesin temiz ilkeli siyasi partilerin pes etmemesi gerekir.

Doğruları takdir edip, gerçekleri tersyüz etmeden yanlışları lisanı münasiple tenkid eden partilere bugün bence her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.

Çünkü ilkeli davranmakta zorlanan kimi muhalefet partileri, biri birlerine nakzeden politikalar takip etmektedirler. Mesela bir siyasi partimiz laiklik elden gidiyor diye siyaset yaparken bir başka siyasi partimiz din elden gidiyor diyerek siyaset yapmaktadır.

Aslında her iki kesim de sırf muhalefet olsun diye bu söylemi geliştirmektedirler. Bu sebeple de inandırıcı olmaktan çok uzaktırlar. Millet bu söylemlere itibar etmemektedir.

Kantarın topuzunu iyiden iyiye kaçırıp memleket toprakları satılıyor vatan elden gidiyor diye propaganda yapanlar da var. Bu gülünesi propagandaya ben ve konunun aslını bilenler gülsem de gülsek te milletimiz hamaset politikalarına hemen tepki verdiği için hükümeti ister istemez töhmet altında bırakabiliyor.

Mesela milli duygulara hitap eden bir kesim yabancılara gayri menkul satışıyla ilgili olarak hükümete yüklenirken sanki önceki dönemde böyle bir işlem yapılmamış gibi ifadeler kullanması ister istemez konuyu bilmeyenler nezdinde hükümeti töhmet altında tutmaktadır.

Oysa yabancılara gayri menkul satışı 1934 yılından beri belli esaslar çerçevesinde devam eden bir uygulamadır.

Yabancılara gayri menkul satışları, mütekabiliyet, güvenlik bölgesi olmaması, 300 dönümün üzerinde olması halinde bakanlar kurulu iznine tabi olması, bir şehrin yüz ölçümünün binde beşinden fazla olmaması gibi ülke bütünlüğü ve güvenlik gibi önemli hususları göz önünde bulunduran bir uygulamadır.

Rakam verecek olursak, yabancılara 1999 yılında 2 bin 258 dönüm, 2000 yılında 2 bin 684 dönüm, 2001 yılında bin 54 dönüm, 2002 yılında bin 786 dönüm gayri menkul satılmıştır! Bu hükümet döneminde de aynı uygulama devam etmiştir.

Milli duyguları istismar ederek oy devşirmek isteyenlerin bugünlerde kullandıkları propaganda malzemelerinin başında Suriyelilerin özellikle Hatay'da vatan topraklarımızı ele geçirdiği propagandasıdır. Kuyruklu bir yalan.

Çünkü 67 yıldan beri Hatay'da tek bir Suriyeliye, 20 yıldan beri de hiçbir yabancı ülke vatandaşına gayri menkul satışı yapılmamıştır. Çünkü binde 5 oranı aşılmıştır. Aşılmasının tek sebebi de gayri menkul satışı değil, Hatay Türkiye'ye iltihak ettiğinde Hatay'da oturmayan Suriyelilerin Hatay'daki gayri menkulleridir.

Milli duyguları istismar eden bu siyasi kesimin bir diğer büyük yalanı da en çok gayri menkul satın alanların Yunanlılar olduğu iddiasıdır. Yani "bu hükümet dün denize döktüğümüz Yunanlılara vatan topraklarını peşkeş çekiyor." demeye getiriyorlar. Akıllarınca muhalefet yapıyorlar. Bu da koca bir yalan.

Türkiye'de en çok gayri menkul satın alanlar Yunan uyruklular, bu doğru. Ama Yunan uyruklu diye ucuz politika yapanların gizlediği bir gerçek var. Bu Yunan uyruklu insanlar Yunan asıllı olmayıp, Gümülcine ve İskeçe gibi özbeöz Türk şehirlerinde yaşayan Yunan uyruklu ama Türk asıllı soydaşlarımızdır.

Türkiye'de yapılan gayrimenkul satışları ülkenin bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit etme ihtimalinin bile bulunmadığı uygulamadır. 1934 yılından beri 57 bin 272 yabancı uyruklu kişi çoğu yazlık mahiyetinde gayrimenkul satın almıştır. 2003 yılı itibariyle Avrupa'daki Türk vatandaşlarının ve Türk asıllı kişilerin satın aldığı gayri menkul sayısı ise 190 bin.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi