T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 16 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet OCAKTAN

Üçlü izolasyon Türkiye'yi izolasyondur

Türkiye, dış polikada bir yandan Avrupa Birliği'ne 'tam üyelik'le ilgili müzakereleri sürdürürken, bir yandan da içinde bulunduğu coğrafyanın kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyor. Bu konuda, son günlerin en sıcak gündemini ise "İran sorunu" oluşturuyor.

G-8 ülkeleri, ağırlıklı olarak İran sorununu görüşmek üzere 28 Haziran'da bir araya geliyor. G-8'ler toplantısı, İran konusunda bir bakıma 'milat' niteliği taşıyor. Önümüzde hareketli bir iki haftanın bulunduğunu belirten bir Türk Dışişleri diplomatı, İran'ın bu süre içerisinde bir 'pozisyon' geliştirmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bir, iki ay öncesine göre daha 'umutlu' bir süreçte olduğumuza dikkat çeken diplomat, şunları söylüyor: "Uranyum zenginleştirmede İran'ın geri adım atacağına inanıyorum. Çünkü, öncülüğünü AB üçlüsü Almanya, Fransa ve İngiltere'nin yaptığı 5+1 Viyana toplantısı sonrasında İran'a önerilen paket, İran açısından ciddi garantiler içeriyor. Özellikle yakıt alanında daha optimum vaadler var. İran, paket karşısında daha pozitif teklifler getirebilir. Açıkçası, şu anda geldiğimiz noktada daha pozitif bir durum var. G-8 toplantısına kadar çözüm olmaz ama, pozitif bir süreç başlar. Askeri müdahale tek seçenek olmaktan çıkabilir."

Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye İran'ın teknik anlamda nükleer silah sahibi olmasından çok, doğuracağı konvansiyonel sonuçlarla ilgileniyor. Bir kere şu kesin ki, komşu ülke İran'ın nükleer silaha sahip olması Türkiye'yi de endişelendiriyor.

AMBARGO TÜRKİYE'YE TEHDİT

Gelinen noktada, Dışişleri diplomatının da ifadesiyle 'İran sorunu'nun kesinlikle barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerekiyor. Çünkü, İran'a uygulanacak sert bir 'ambargo' Türkiye'nin çıkarlarını derinden zedeleyecek bir gelişme olur. Nitekim Dışişleri diplomatı diyor ki: "Kapsamlı bir ambargo, Türkiye'nin çıkarlarına ciddi bir tehdittir. Mutlak bir ambargoyu uygulamak ve buna katılmak bizim açımızdan mümkün değildir. Ayrıca hem Suriye'nin, hem İran'ın, hem de Filistin'in izole edilmesi aynı zamanda Türkiye'nin izole edilmesi anlamına gelmektedir."

İran krizi konusunda bir tehlikenin altını çizen diplomat, "Meselenin İsrail-İran sorunu haline dönüştürülmesi, sorunu çözümsüz hale getirir, bu hem bölgeyi sıkıntıya sokar hem de Türkiye'yi" diyor. Türk Dışişleri diplomatı Türkiye'nin hiç istemediği noktaları açık açık sıralıyor: n İsrail-İran karşıtlığı istemiyoruz. n Amerika ve İsrail'in oluşturduğu bir birlikle -İran karşıtlığı istemiyoruz. n Müslüman-Hristiyan-Yahudi kutuplaşması istemiyoruz.

TÜRKİYE NEREDE DURUYOR

Bilindiği gibi, son Viyana toplantısıyla birlikte İran konusunda 'AB üçlüsü' ön plana çıkmaya başladı. Şu anda çözüme en yakın duran teklif de, '5+1 toplantısı' sonrasında İran'a sunulan tekliftir. Türkiye bu konuda aktif olarak devrede. Türkiye'nin 'AB üçlüsü'nün teklifine yakın durduğunu belirten Dışişleri diplomatı, "AB üçlüsü ile bizi yaklaştıran, bizim de AB üçlüsü ile aynı paralelde düşünmemizdir" şeklinde konuşuyor. Yine diplomatın ifadesiyle, Türkiye'nin pozisyonuna en yakın duran ülke Almanya. Çünkü Almanya daha serbest davranıyor ve İran'la ilişkileri de daha rahat. Zaten 'İran krizi' konusunda en aktif rol alan iki ülke de Almanya ve Türkiye. Mesela, Başbakan Erdoğan ve Merkel görüşmesinde İran ayrıntılı biçimde ele alınıyor. Yine Dışişleri Bakanı Gül ve Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier görüşmesinde, Alman Bakan Steinmeier, Gül'e "Siz İran'ı iyi tanıyorsunuz, üzerinde etkiniz de büyük, bize yardımcı olun" diyor.

İran krizini derinleştirecek ve çözümsüz hale getirecek en büyük tehlike, uluslararası camiayı devre dışı bırakarak çılgın baskılar olsa gerek. Çünkü, İran konjonktürü çok iyi değerlendiriyor ve adım adım bölgede güçleniyor. İran'ın hesabı: 1-Bölgesel aktör olmak, 2-Bölgede yükselen anti-Amerikanizmin sözcülüğünü üstlenmek, 3-İslam dünyasının sözcülüğünü oynamak. İşte Amerika'yı da en çok tedirgin eden nükleer silahlardan çok, bu konvansiyonel sonuçlardır. Dolayısıyla Amerika, İran'ın gücünün kırılamaması durumunda, bölgedeki yükselişinin önlenemeyeceğine inanıyor.

Dışişleri diplomatı bu konuda çok önemli bir noktanın altını çiziyor: "İran, İslam dünyasının sözcülüğüne soyunmaya başladı, Amerika bu durumdan tedirgin. İran bunu çok iyi görüyor, Amerika öfkelendikçe, İran'ın elini daha da güçlendiriyor. Çünkü İran, sadece nükleer silah sahibi olmak değil, bölgede güçlü bir aktör olmak istiyor."

Türkiye'nin İran'la olan ilişkilerinin, Türkiye-Amerika ilişkilerinde kesinlikle bir zaaf göstergesi oluşturmadığına dikkat çeken diplomat özetle şunları söylüyor: "Biz postacı değiliz, arabulucu, aracı da değiliz, biz kolaylaştırıcıyız. Ve biz pozisyon gereği inisiyatif alıyoruz. Mesela, Amerikan Dışişleri Bakanı Rice'ın İran'la ilgili açıklamalarının iki yönü vardı. 1-Diyalog arayışı, 2- İran'ı sert eleştiri. Biz İran'a dedik ki, burada bir diyalog arayışı var, önce bunu görün. Ama lütfen, bundan sonra Amerika'yo provoke edecek açıklamalardan kaçının."

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi