T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 22 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE | ||
Yazmak denen sürecin bir yerinde durup masama bakıyorum. Bunu ara ara hep yapıyorum. Çünkü yazmaya koyulan biri için masa, yazının dışında kalan hayata dair ipuçları taşır. Kapağı kapatılmamış bir kalem, yarım bırakılmış bir hayat cümlesine işarettir mesela. Sanki yeryüzünde tamamlanmış bir cümle varmış gibi... İçinden sesler gelen, şarkılar gelen, derin içlenmeler gelen bir kutu... Evet, öyle bir kutu... Ne zamandır orada, ne zamandır orada değil sesler? Bir harf, ucu eğilip bükülmüş bir K, üzerinde diş izleri olan bir Y ya da belki epeyce hırpalanmış bir M... Harflerin kelimelerden çok daha fazla şey çağrıştırabileceğini hiç düşündünüz mü? Harfler yorumsuzdur, suskundur, gizlerini kaçırmazlar ağızlarından. Oysa kelimeler, tabiatları gereği, gevezedirler biraz. Bir okuyuşta çözersiniz bütün sırlarını. Benim masamda anlamı sabitlenmiş kelimelerden çok serseri harfler dolaşıyor. Kaybolmak için bire birdir böyle bir masa. Ve bir tek serseri harf bile, milyonlarca kelime ihtimalidir. Şaşırmayın, masamın üstünde nereye gittiğini hiçbir zaman çözemediğim ayak izleri buluyorum sabahları... Geceyken, ben bütün varlığımla ruhumun kurduğu bir cümleye bakarken, birileri etrafımda dolaşıyor olmalı. Deliriyor muyum acaba? Sanmam, olsa olsa masam deliriyor olabilir! Kimin daha çok şey bildiği hakkında masamla bir iddiaya giremem. Bir masanın yaşananlarla ilgili ne kadar çok şey bildiğini kestiremez çünkü insan. Şair, yani Edip Cansever, bunu bir başka şekilde söylemiş zaten. Yazık, bunu onunkine benzemeyen bir şekilde söylemiş olmak, beni şair yapmıyor. Edip yapsa bile... Dünyanın yuvarlak ya da düz olması, beni pek ilgilendirmiyor. Ben daha çok onun bir masanın üstünde durduğuyla ilgileniyorum. Benim masamın üstünde... Dönüyor mu? Belki de!.. Bunu kesin olarak bilmek için dönmeyen bir şeyler bulmalı, onları anlamalıyım. Size saçma gelebilecek bir şey söyleyeceğim şimdi de... İnsanın hayal kurabilmesi için, iyi kötü bir masaya sahip olması gerekiyor önce. Neden derseniz... Masa, sizin yerinize ayakları yere basan bir şeydir, yükünüzü alır, hafifletir sizi. Üstünüzde ağırlıklarla hayal kuramayacağınıza göre, masanın masalığına ihtiyacınız vardır hayatınızda. Ya da iç hayatınızda... Sadakat başka neye bir masaya yakıştığı kadar yakışabilir, doğrusu bilemiyorum. Siz bir yere gitseniz bile, çok uzaklara gitseniz bile, masa hayallerinizi bağladığınız o yerde, bir duvarın dibinde bekler. Sizin dönmenizi, dönmemenizi, hayallerinizin gerçekleşmesini, gerçekleşmemesini, uçan balonlar gibi uçuşmasını... Bekler. Beklemek, masalar için eşyanın tabiatıdır. Dedim ya, ara ara yazmaya mola verip masama bakıyorum. Her baktığımda, o da munis bir şekilde bana bakıyor oluyor. Galiba ben yazarken de bana bakıyor. Masa dediğime bakmayın, ben yazarken, aslında hayat denen çuvalın içine tıkıştırdığımız ne varsa bana bakıyor. Bense ancak bir masa görüyorum. Dağınık, yorgun, karışık duygular içinde bir masa... Üstad haklı çıktı, masa da hakikaten masaymış ha!
|
![]()
![]()
| |||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |