T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 22 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Özlem ALBAYRAK

Tanrının bulunmadığı din

Geçtiğimiz hafta, tali bir gündem olarak da olsa gelişmelerini, gün be gün şaşkınlık içinde izlediğimiz Bodrum Müzesi'ndeki zindanın girişinde yeralan, "Tanrı'nın Bulunmadığı Yer" anlamına gelen "Inde Deus Abest" yazısıyla ilgili tartışma olay sonuca bağlandığı için, sayfalardan düştü.

Murat Bardakçı'nın, "Deus latincede V ile değil, U ile yazılır" diyerek, bunu eski kitabelerde rastlanmayan bir hata olarak değerlendirdiği ve onaltıncı değil, yirminci yüzyıl sonlarında yazılmış olabileceğini belirttiği metnin, epigrafi uzmanlarının araştırmalarıyla 13 yıllık olduğu saptandı.

Müzenin o dönem müdürü Oğuz Alpözen'in, kendi emriyle yazdırdığı yazının kaldırılması talimatına karşı arkasına aldığı gazetelere, "Bu belirli bir siyasi görüşün düşüncesi. Bir zamanlar kaledeki şapeli mescid yapıp ibadete açmaya çalışanların devamı olan zihniyet, tarihin gerçek değerlerini acımasızca yok etmeye çalışıyor. Oradaki yazı kesinlikle orijinaldir ve kesinlikle yokedilmemelidir. Tarih bunları yapanları affetmeyecek." diye sızlandığı sıralarda, teknisyen Behçet Dinçer görevlilere yazıyı nasıl yazdığını itiraf ediyordu çünkü.

Olay kapandı. Tam da kapandığı için, takipçilerinde ne tür bir his uyandırdığı sorusunun da yeri geldi. Medya cephesine sorumuz yok, çünkü cevap evvel-ahir bildiğimiz gibiydi: Önce ''Tanrı'nın Bulunmadığı Yer' yazısı, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın gazabına uğradı" ve benzeri, refleks manşetleriyle konunun 'üstüne giden' ancak gerçek ortaya çıktıktan sonra ilgisizliğe gömülen merkez medyanın, "mümkünse Allah'tan bahsetmeyelim" tavrına, öncü kuvvet atışlarına hepimiz az çok aşinayız, ne de olsa...

Bilmediğimiz, müzenin yazıyı yazdıran eski müdürü şahsında temsil edilebilecek, laikliği "tanrı tanımazlık-tanrı inancı olanları da tanımazlık" olarak algılayan bir zihniyetin, dine dair geliştirdiği o kadim nefreti, tarihe müdahale çabası gibi gülünç görünen, ama aslında akıldan, izandan ve aklıselimden giderek uzaklaştığı için yürek ezecek kadar acıklı bir noktaya ulaştırmış olduğu...

Safların tek taraflı olarak keskinleştirildiği bir zamanda yaşıyoruz, dibi kopkoyu bir uçurumun başındayız hep birlikte.

Suç işlemek, içinden geldiği gibi esip gürlemek, gerekirse hak-hukuk ihlalinde bulunmak karşısına dini almak koşuluyla laikçilere sunulmuş "yanına kâr kalma" sahası sanki. "Laiklik elden gidiyor" bir piercing modası gibi, hata yapan herkes taktığı gibi diline, meseleden kurtuluyor...

Din düşmanlığı, konuşma ve hareket özgürlüğüne açılan kapının anahtar kelimesi... Bilimsel gerçeklikler, insanlığın başından bu yana damla damla biriktirilen hak-hukuk meseleleri filan hak getire. Bu uğurda gerekirse tarihe yalan söyletmek bile vakayi adiye. Tarihte Osmanlı diye bir devletin varolması bile, neredeyse sinir uçlarını zıplatan bir tahrik unsuru bugünlerde...

Tarihi bir mekana, "Tanrının Bulunmadığı Yer" yazdırma olayını, perseküsyon paranoyasıyla tanımlayıp meseleyi çözme işini Jung ya da Adler klinisyenliğine havale etmekle bir çırpıda işin içinden çıkmak elbette, kolaya kaçmak olacaktır.

Ama işte, kendinden olmayana karşı "anlamaya" geçit vermeyen zihinsel bir korku-kaygı üretiminde bulunmak ve o ürünün önüne koyduğu çarpık, marjinalize edilmiş tanımları hayatının tek gerçeği addederek, bu tehdide karşı kör bir nefret ve delice bir yoketmeye ayarlı saldırı seferberliği düzenlemek.. Hangi bilim karasularına girer?

İslam'la ya da herhangi bir dinle ilginiz olsun ya da olmasın, dinin herhangi bir memleketin ilkelliğinin, geri kalmışlığının tek alameti farikası olarak biçimlendirilmeye çalışılmasının ardında yatan başarısızlık telaşesini görebilmek aslında bütün mesele.

Kendi algısını, tarih referansıyla temellendirerek meşrulaştırmak, inançsızlığını tartışılmaz bir zemine havale ederken, inanca da darbe indirme amacı güden bu girişim, gerçeğe karşı bile geri adım atmamaya sebebiyet veren bu cahil cesareti doğrusu, katedecek çok yolumuz olduğunu gösteriyor.

Ve yola laikliğin, içinde tanrı bulunmayan yeni bir din haline geldiğini söyleyerek başlamak gerekiyor. Tabulara ram olmuş, aklını kaybedeyazmış bu şaşkın mürit örneği de bunu kanıtlamıyor mu zaten?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi