|
|  |
Maçın adamı Cordoba
Derli toplu, sahaya yayılmayı daha iyi beceren, daha iyi pas yapan, daha çok koşan, rakibinin kanatlarını kapatmayı iyi bilen bir Beşiktaş...
Ümit ve Serkan'ın sınırlı yetenekleriyle kanatları kopuk, sahada yürüyen ağır Alex'i ve yarım oynayan Anelka'sıyla 9 kişilik takım görüntüsünde, yardımlaşmadan kaçınan, dolayısıyla sahayı parselleyemeyen, dağınık, biraz da ruhsuz bir Fenerbahçe...
Pazar günü Şükrü Saracoğlu stadında bu iki takımın maçını seyrettik...
Maç kalitesizdi, takımlar ve oyuncular yaratıcılıktan uzaktı...
Heyecan seyirciden, karşılaşmanın derbi bir maç olmasından, gollerin araya gelmesinden ve skorun 1-0'dan, 1-2'ye dönüp, 2-2'ye gelmesinden kaynaklandı.
Bir hafta önce televizyonlarda Barcelona-Chelsea maçını izleyenler, pazar gecesinin sonunda "O futbolsa, bu nedir veya bu futbolsa o neydi" sorusunu sormuşlarsa şaşırmamak gerekir.
Bu maç futbol ligi kalitemizin ortalamasını gösteriyordu adeta...
Türkiye'de futbol inanılmaz düşük bir tempoyla, neredeyse yürüyerek oynanıyor...
Pazartesi günü spor sayfalarında Sergen bir futbol dahisi ilan edilmişse, bunun tek nedeni söz konusu temposuzluk, ağırlık, vasatlıktır...
Evet, Fenerbahçe kötüydü, hatta çok kötüydü.
Evet, Fenerbahçe ikinci devrenin başından beri kötü.
Nitekim üç maçta kaybettiği 7 puan bunun göstergesi...
Ne var ki Beşiktaş bu takımdan iki gol yedi, maçın ilk 20 dakikasında atak bile yapamadı, son dakika içinde üçüncü golü yemesi içten bile değildi. En önemlisi her iki gol de Fenerbahçe defansının akıllara zarar hatalarından gelen gollerdi.
Dahası var...
Maçın en iyi oyuncusu tartışmasız Corboda'ydı.
Cordoba üç kez karşı karşıya top çeldi, iki çok tehlikeli şutu inanılmaz şekilde çıkardı...
Peki ya Fener biraz daha iyi oynasaydı, biraz daha yardımlaşabilseydi veya Cordoba bu kadar iyi gününde olmasaydı, ne olacaktı?
Bu durumda gazetelerde Beşiktaş'a yapılan övgüleri anlamakta da gerçekten zorlanıyorum...
Bu satırları Fenerbahçe'yi övmek ya da Beşiktaş'ın aldığı puanı hafifsemek için yazmıyorum.
İşaret etmek istediğim sadece Türkiye'de futbol kalitesinin ne denli düşük olduğudur. Berabere bile kalsa Fenerbahçe yıldız oyuncularıyla işi nasıl idare ediyor...
Tüm bunlara rağmen Beşiktaş'ın Tigana'yla, yeni transferle ve gençlerle toparlanma sinyalleri verdiğini söylemek gerek...
Ama iyi ve etkili bir takım olmak için daha çok yol almaları gerekiyor.
Daum hakkında
Spor yazısı yazmaya başladığım ilk günlerde Daum'un oynattığı futbol hakkında olumlu fikirler beyan ediyordum.
Kanaatim şuydu: Daum, takımlarına, özellikle Fenerbahçe'ye Terim ve Denizli gibi rakibi bozan futbol oynatmıyor, tersine teknik gücüyle kendisini rakibe empoze eden bir hücum futbolu monte etmeye çalışıyor.
Hala Daum'un temel futbol anlayışının bu olduğunu düşüyorum.
Ancak tüm bir sezonu 13-14 oyuncuyla götürmeye çalışması, tam üç yıldır takımın kanat hastalığına çözüm bulamaması, kazandıkça düşük tempolu futbolu ıslah etmekten uzak durması hoşuma gitmiyor.
Daum bu takımı yeteri kadar heyecanlandıramıyor gibi geliyor artık bana...
G.Saray için
Futbol naziresiz olmaz.
O sadece ciddi bir sektör, dünyayı kucaklayan bir oyun, bir estetik şöleni değildir.
Aynı zamanda seyircileri için bir oyuncaktır.
Özellikle erkeklerin çocuksularını sürdükleri en önemli alandır. Çocuksuluk abartmaktır, heyecanlanmaktır, kızmaktır, kızdırmaktır...
Geçen hafta yazdığım, daha doğrusu yıllar öncesinden alıntıladığım Galatasaray-Fenerbahçe yazıma sarı-kırmızılılar yine kızmışlar...
Kızmayın çünkü nazire yapıyorum.
Hala kızıyorsanız sizde beni kızdırın...
Haydi şunu da ekleyeyim:
Muflis günlerinde sahada kazanmayı bilmesi belki de Galatasaray'ın dünyasının çok küçük olmadığını gösteriyordur...
|
 |

|