|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 1 MART 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Acaba Kemal Unakıtan kürsülerde sergilediği o bildik rahat tavrıyla mı karşılıyordur partisi içinden yükselen eleştirileri, yoksa "Acaba bizde de bir hata var mı?" sorusunu hem kendi vicdanına hem de ailesi fertlerine soruyor mudur? Politikacıların aile fertlerinin ticarî ilişkileriyle ilgili şikâyetler, ilk kez bizde ve yalnızca Kemal Unakıtan'la ilgili olarak yaşanmıyor. Dünyanın dört bir tarafında ve her dönemde sık sık patlak veren bir sorundur bu. Babası, kardeşi, oğlu bakan/başbakan oldu diye insanlar ticaret yapmayacaklar veya zaten yapıyor iseler işlerini büyütmeyecekler mi? Ailesi fertlerinden birinin ticarî ilişkileri politikacıya neden mâl edilsin? Bu sorular şu sıralarda bile sayısız ülkede pek çok politikacı tarafından soruluyor. Bitkisel hayata girdiği anlaşılan İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un oğlu ülkesinde yolsuzluk iddiasıyla yargılanıyor. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın oğlunun adı da bir 'uluslararası skandal'da geçiyor. Yolsuzluklar tarihi bayağı zengin olan ülkemizde ise, hemen her skandalın merkezinde, bir veya birden fazla politikacı yakını bulunur. Yolsuzluk elbette ciddi bir iddiadır ve mutlaka somut delillerle ispatlanmadan ağza alınmamalıdır. Ancak, politik hayatta çok yaygın 'iyi günde kötü günde dayanışma' ve bize özgü geniş kapsamlı 'dokunulmazlık' uygulaması iddiaların araştırılmasını ve hukukî bir sonuca bağlanmasını zorlaştırıyor. Yakınlara çıkar sağlanıp sağlanmadığını, devlet ve iktidar gücünün kötüye kullanılıp kullanılmadığını ancak politikacının gücü bittikten, iktidar elinden gittikten sonra sorgulayabiliyoruz ülkemizde. Geçmiş dönemlerde politik kadrolar birbirlerini karşılıklı akladı; hesap sorulabilmesi partilerin Meclis dışı kalmasıyla mümkün olabildi. Böyle bir ülkede yolsuzluk iddiasını ortaya atmak da iddiaya gülerek mukabele edip geçiştirmek de kolay. Çocuklarıyla ilgili iddialar hergün bir gazeteye malzeme olan Kemal Unakıtan da, güleç tavrını hiç bozmadan, "Ne yani, bakan oldum diye çocuklarım ticaret yapmayacak mı?" diye savuşturuyor saldırıları. Başka dönemlerde benzer olaylar ortaya çıktığında herhangi bir somut sonuç almak mümkün olamamıştı.'Parti disiplini' denen o sihirli sözcük "Birimiz hepimiz için" mantığının politikaya damgasını vurmasına sebep oluyor. Bir arkadaşlarını 'kurban' vermeyi, liderler, karizma çizdirecek bir davranış tarzı olarak görüyorlar. Politik kadrolar 'baskılara boyun eğmeyi' de kolay kolay göze alamıyorlar. Türk politika hayatının son 50 yılında görülen inişler ve çıkışlar bizdeki davranış tarzlarının bir sonucu. Parti ve lider bir bakanı gözden çıkaramayınca iş tabana düşüyor; önüne "Yolsuzluk mu, partim mi?" ikilemi dayatılan seçmen, partiyi ve lideri feda etmek zorunda kalıyor. 3,5 kez darbelerle kesintiye uğrayan Türk politika hayatına, en son 3 Kasım 2002 seçiminde yaşandığı üzere, ara sıra da seçmenler darbe vuruyor. Kaldı ki, askerî müdahalelerde de, 'yolsuzluk' iddialarının bir biçimde rolü var. Doğru olan ölçü herhalde şu: Politika, politikacı yakınlarının para kazandırıcı işlerden uzak kalmasına sebep olmamalı; ancak devlette karar alma makamlarını işgal edenlerden de bu alanda bir fedakârlık beklenmeli. Yakınları ticarî hayatta başarılı olmak ve çok para kazanmak istiyorsa, politikacı bakanlık görevi düşünmemeli. Ya da, bakan yakınları az kazançlı işlerle yetinebilmeli. Özveri isteyen bir ölçü bu ve bugünün dünyasında insanların özverili davranmaları için gerçekten kahraman olmaları gerekiyor. Ancak, Kemal Unakıtan'ın partisi, oy istemek için önüne çıktığı Türk toplumuna, tam da bu sözü vererek iktidar olmamış mıydı? Koltuklar ve iktidarlar geçicidir; kalıcı olan ise itibarlar ve başarılardır.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |