|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 1 MART 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Hamas heyetinin Ankara ziyaretinin ardından Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik ikinci girişimi Irak'ta kendini gösterdi. Irak Başbakanı İbrahim Caferi dün Ankara'ya geldi. Sırada, resmi temsil gücü olmayan ama Suriye, Ürdün ve S. Arabistan'da ağırlanan Irak'ın merkez güçlerinden Şii lider Muktada Sadr'ın ziyareti var. Diğer güçlerin temsilcilerinin de sürece katılması, Türkiye'nin bu güçlerle doğrudan, aracısız istişare süreci geliştirmesi gerekiyor. Irak'ta 'resmi temsil'in çok etkili olmadığını, çok anlam ifade etmediğini biliyoruz. Etnik ve mezhep eksenli savaşa sürüklenen Irak için gerçekten iyi şeyler yapılması isteniyorsa merkez güçlerin muhatap alınması gerekiyor. Caferi'nin Ankara ziyaretine Celal Talabani'nin gösterdiği tepki bunun en çarpıcı örneği. Caferi'nin Türkiye ile "müzakere yetkisi" olmadığını söyleyen Talabani, Irak Devlet Başkanı olarak değil, Irak'ın merkez güçlerinden birinin temsilcisi olarak konuştu. Talabani'nin sözleri, aslında kendisinin de yetkisiz olduğunu ortaya koyan en açık ifadeler değil mi? İşgalin kimlikler, değerler, kutsallar üzerinden kendini sağlama almaya çalıştığı bir Irak manzarası var önümüzde. Yeni bir aşama bu. Önceki dönemden farkı, artık Irak'taki hiçbir gelişme Irak topraklarıyla sınırlı olmayacak. Filistin'deki yeni durum, İran'a yönelik küresel abluka ve Türkiye'nin hem Irak'a yönelik inisiyatif arayışı hem de İran krizine bakışında yaşanabilecek değişimi birlikte değerlendirmek zorundayız. Tahran'ın Venezüella, Suriye ve Küba'dan başka destek bulamadığı gerekçesinden hareketle, Türkiye'nin İran krizine ABD ile aynı gözlükle bakma kolaycılığına düşmemesi gerekiyor. ABD basınının "Türkiye'nin nükleer silahlanmaya gidebileceği", mezhep çatışması çıkması durumunda "Irak'a müdahale edebileceği"ne yönelik yayınlarının son zamanlarda arttığına da dikkat edersek, bu tarz bir bakışın, Irak işgalinden daha vahim sonuçlar doğuracak bölgesel ayrışma sürecine hizmet edeceğini bilmemiz gerekiyor. Türkiye'nin Irak inisiyatifi 'tek taraflı' olmamalı. Sadece Türkmen ya da sadece Sünni reflekse geliştirilecek bir inisiyatif, Irak için çözüm önermeyecek, ayrışmayı daha da derinleştirecek. Mezhep gerilimi ancak üç ülkenin işbirliği ile çözülebilir; Türkiye, İran ve S. Arabistan. Bu üç ülkenin birlikte hareket etmesi, Türkiye ve S. Arabistan'ın İran'ın genişleyen nüfuzunu kırmak için 'Sünni reaksiyon'un sözcülüğüne soyunmaması gerekiyor. Öteden beri böyle bir plan olduğunu biliyoruz: Türkiye, S. Arabistan ve Ürdün'ü içine alan, 'İran'ı dengeleme'ye yönelik bir çalışma bu. Tahmin edeceğiniz gibi, bu projenin mimarlarıyla Irak'taki kirli savaşın mimarları aynı. Türkiye'nin İran ve Suriye ile ilişkilerini gerecek, dolayısıyla ABD ve İngiltere'nin önünü açacak bir çalışma. 1996'ların Türk-İsrail ekseni gibi, yeni bir Ortadoğu direnci. Buna en çok sevinecek ülkelerin başında İsrail'in geleceğinden kuşku yok. Neden? Çünkü Irak'ta yaşanan iç çatışmadan ve İran krizinden en kârlı çıkan ülke İsrail. Irak gibi caydırıcı bir güçten kurtuldu. İç savaş, bu topraklarda yeni bir gücün çıkışını uzun yıllar imkansız hale getirecek. Suriye İsrail için caydırıcı bir güç değil. Hizbullah ve Hamas'ın etkisi de sınırlı. S.Arabistan, petrol imtiyazını kaybettirecek bir bölünme tehdidi altında. Mısır'la sorunu yok. Ürdün ise zaten kontrol ettiği bir ülke. Onun için tek caydırıcı güç İran! İran'ın nükleer silahı yok ama İsrail'in elinde en az 200 nükleer bomba var. Bu halde yine İsrail tehdit altında! Ve dünya bu tehdidi ortadan kaldırmak için saf tutmuş, Türkiye'yi yanına çekiyor. İsrail'i NATO koruması altına almayı tartışıyorlar. Amaç, İsrail'i İran tehdidinden değil, Ortadoğu'nun geleceğini etkisi altına alacağı hesaplanan "İslam tehdidi"nden korumak! Türkiye-İran'a bakışını bu gerçeklerle şekillendirmeli. Irak'ta inisiyatif almasını da. Tek taraflı yaklaşım, bugün örgütler üzerinden yaşanan ayrışmayı devletler düzeyine taşıyacak. Türkiye'yi hem mezhep savaşının içine çekecek hem de İran cephesine. İşte asıl kaosu o zaman yaşayacağız! Batı'nın yeni Ortadoğu dizaynı, 'farklılıkları çatışmaya dönüştürme tezi'ne endeksli. Bölgenin üç kurucu unsuru olan Türkler, İranlılar ve Araplar, 21. yüz yılda, bu çatışmayı uyuma dönüştürebilirlerse varolacaklar! Bunun da tek yolu, başkalarını aradan çıkarmaktır! Bu coğrafyada, birbirimizi yok ederek varolamayacağız!
|
![]()
| ||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |