T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 6 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Cevdet AKÇALI

Üç askeri müdahale ve tartışılması gereken üç konu

Olaylara başka bir yönden bakabilmek Türk demokrasisi çeşitli zamanlarda ordunun müdahalesiyle kesintilere uğramıştır. Tarihten yani, bu müdahalelerden ders aldığımız söylenemez. Çünkü biz olayların ardındaki gerçekleri tartışmaktan korkuyoruz. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası üzerinde en çok tartıştığımız konu şu idi: Adnan Menderes seçim tarihini ilan etseydi bu darbe olmazdı. Ama olayın şu yönü hiç tartışılmadı: Buna rağmen askeri müdahale yapılmasaydı ne olurdu? Denilebilirdi ki, bir süre sonra seçim yapılır, saygınlığını kaybetmiş olan Demokrat Parti iktidarı kaybeder ve belki de CHP tek başına iktidar olabilirdi.

12 Mart Müdahalesi

12 Mart 1971'de Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları Demirel hükümetine muhtıra verdiler. Hükümet istifa etti. Demirel istifa etmek yerine muhtırada imzaları bulunanları emekli etseydi ne olurdu?

12 Eylül 1980 müdahalesinden önce de Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları hükümete bir uyarı mektubu göndermişti. Bu mektubu alan Adalet Partisi iktidarı, bu mektubun muhatabı biz miyiz, Ecevit mi diye tartışmaktan başka bir şey yapamadı. Oysa Demirel konuyu TBMM'ye getirip tartışsa, bu buhranı siyasi partilerle işbirliği yaparak çözmeye çalışsa ne olurdu?

28 Şubat 1997'de askerler hükümetten isteklerde bulundular. Bu bir nevi muhtıraydı. Başbakan Erbakan direndi mi, direnmedi mi; alınan kararları imzaladı mı, imzalamadı mı, tartışmasından başka bir şey yapılmadı. 9. Cumhurbaşkanı Demirel, "askerlerin şikâyetlerini bir mektupla Başbakan'a bildirdim" diye açıklama yapıyor. Böyle bir müdahalede Cumhurbaşkanı'nın sadece mektup yazması yeterli miydi? Yapabileceği başka bir şey yok muydu?

Tartışmaya açılmayan konular

27 Mayıs müdahalesinde şunların tartışması yapılmalıydı. Muhalefet lideri ihtilalden önce üç önemli söz söylemişti. "Şartlar oluştuğunda ihtilal meşru olur", "Sizi ben de kurtaramam" ve "Türk halkı, Kore halkından daha haysiyetsiz değildir." O tarihte Kore'de sokaktakiler zor kullanarak iktidarı değiştirmişti. Yani bugünkü ifadesiyle "Turuncu devrim" yapılmıştı. Oysa muhalefet liderinin bu sözlerinin orduyu darbeye teşvik olup olmadığını kimse tartışmadı.

12 Mart'ta ve 12 Eylül'de istifa etmek veya 'mektup kime yazılmıştı' tartışması yapmak yerine başka çareler bulunabilir miydi sualini sormak kimsenin aklına gelmedi.

Bir müdahalenin yıldönümü

Bu hafta 28 Şubat postmodern darbesinin yıldönümünü yaşadık. Bu vesileyle, o dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel aynı konuyu tartışıyor. Bu tartışmanın odak noktası da aynı: MGK tarafından alınan kararları Başbakan Necmettin Erbakan imzaladı mı, imzalamadı mı?

Devlet denilince parlamentosu, hükümeti, yargısı, bürokrasisinin akla gelmesi gerekir. O dönemlerin yetkililerine sormak lazım: Bu kararlar karşısında devlet düzenini korumak için herkes kendisine düşen görevi yaptı mı? Buhrana demokrasi içi çareler bulunamaz mıydı?

Bütün bu müdahalelerin temelinde, devletin kendini koruyamayacak şekilde zaafa uğratılması yatmaktadır. Bir ülkede askeri müdahalelere yol açılmasının tek suçlusu hükümetler midir? Kimse bu zaafın sebepleri üzerinde durmamakta, suçlu olanlardan hesap soramamaktadır.

Çok yerinde bir teşhis

12 Eylül 1980 darbesinden sonra, Avrupa Konseyi Genel Kurulu'nda konu tartışılırken, İngiliz parlamenter Flecher bu müdahalelerin asıl sebebini çok güzel anlatmaktaydı: "Türkiye'de ordunun darbe yaptığını söylüyorlar. Türkiye'de devletin gücü yoktu. İktidar boşluğu vardı. Bu boşluğu dua edelim ki sokaklar yerine askerler doldurdu."

28 Şubat postmodern darbesi de sadece Erbakan hükümetinin değil, devlet denilen ulvi varlığı teşkil eden bütün kurumların zaafını ifade eder. Olaya Erbakan kararları imzaladı mı, imzalamadı mı diye yaklaşmak konuyu anlamamak ve hatta saptırmaktır.

Bununla birlikte şu konuların tartışılması gerekir: 28 Şubat tarihinde postmodern darbe yapılırken, Cumhurbaşkanı, TBMM, siyasi parti liderleri, bürokratlar ve hatta Türk basını üzerlerine düşen görevleri yaptı mı?


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi