T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 21 MART 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İbrahim KARAGÜL

Üç yıl bize ne öğretti?

Üç yıl önce, 19 Mart'ı 20 Mart'a bağlayan gece başlayan hava saldırıları, Ortadoğu'nun kalbinde patlayan bombalar, bazı ahmakların inandığı gibi, Saddam rejiminin devrilmesini değil, Amerika ve Batı için yeni bir yüzyılın inşasını hedef alıyordu. 9 Nisan'da Bağdat'a dikilen Amerikan bayrağı, aynı ahmakların inandığı gibi, Ortadoğu'da yeni ve özgür bir geleceğin değil, yeni bir Amerikan yüzyılının dünyaya ilan edilmesiydi. İşgalci ülkelerin, geleceği tek yanlı tasarlayan güçlerin, yeni sömürge aktörlerinin Azor adalarındaki toplantısından sonra, ABD Başkanı George Bush'un 1 Mayıs 2003'teki zafer konuşması, dünyanın geri kalanının hiçe sayıldığının, geleceğin adalet ve özgürlükle değil, silah ve güçle belirleneceğinin, Anglo-Amerikan blok dışındaki ülkelerin ortak değil sadık müttefik olmak zorunda kalacaklarının ilanıydı.

Üç yıl dünyaya bir asır kadar şey öğretti. Üç yıl, sömürge zihniyetinin bütün kabalığı ve çirkinliği ile yaşatıldığını gösterdi. Üç yıl, Batı'nın dünyaya bakışının yüzyıllara rağmen değişmediğini hatırlattı. Üç yıl, emperyal hırsın, açgözlülüğün, güce tapınmanın, yağmanın, şiddet kültürünün, bencilliğin ve başkasına yaşam hakkı tanımayan ırkçı birikimin kendini yeniden gösterdiği tarih oldu.

Haksız ve gerekçesiz bir işgalin nasıl yapılabildiğini gördük, dünyanın sessiz ve çaresiz seyredişini. Ahmakların ve alçakların bu çirkinliği nasıl pazarladığını, meşrulaştırmaya çalıştığını, değerlerin ve insanlığın ortak birikimlerinin faşist bir kadronun hayalleri uğruna nasıl gözden çıkarılabildiğini gördük. Zihinlerin nasıl dönüştürüldüğünü, direnmesi gerekenlerin nasıl kolayca kendilerini gizleyip kan üzerinden nemalanma, güç devşirme sapkınlığına düştüğünü gördük. Özgürlük, adalet ve erdemin önemini kavradık, bedelini öğrendik,

Üç yıldan geriye kan gölüne dönüştürülen bir ülke kaldı. Kardeşi kardeşe boğazlatan, iç savaşın, etnik ve mezhep çatışmalarının kontrol edilemediği bir ülke kaldı. Kadınların, çocukların, özgürlük peşinde koşanların işkencenin ve aşağılamanın her türlüsüne maruz bırakıldığı bir ülke. Yerleşim yerlerinin, köylerin, kasabaların toptan yok edilişini, enkaz altından çıkan çocuk cesetlerini gördük. Şehirlerin kuşatılışını ve harabeye çevrilmesini, kitle imha silahlarıyla toplu katliamlar yapılmasını seyrettik. Din adamlarının, aydınların, akademisyenlerin, önderlerin birer birer ortadan kaldırılışını, Amerikan istihbaratının kurduğu "ölüm mangaları"nın binlerce insanı nasıl kurşuna dizdiğini, işkence ile öldürdüğünü seyrettik. Yanı başımızdaki bir ülkenin insanının, kültürünün, zenginliğinin yok edilişini izledik. Yalanlar üzerine kurgulanan bir işgalin yalanlar üzerinden nasıl devam ettirildiğini seyrettik.

Sustuk ve sadece seyrettik, seyretmeye devam ediyoruz. Şimdi sırada hangi ülkenin bulunduğunu, Suriye'nin kaç parçaya ayrılacağını, İran'a nasıl saldırılacağını, Türkiye'nin hangi cephede yer alacağını merak ediyoruz, tartışıyoruz. Ne yazık! Bütün bu toz duman içinde, dar çıkar ve denge arayışları içinde gördüğümüz savaşın, topyekün saldırının amacını, hedefini, sınırlarını göremedik. Görmemekte ısrar ediyoruz. Dünyanın nasıl bir kavşakta olduğunu anlamıyoruz. Latin Amerika'yı, Afrika'yı, Asya ve Ortadoğu'yu nelerin beklediğini görmüyoruz. Bu bölgelerde gelişen direnci önemsemiyoruz.

Ellimize tutuşturulan rüşvetlerle, aslında kendi dünya hakimiyetlerini amaçlayan ama bize şirin gösterilen gündelik projelerle bir yerlere doğru sürüklenip gidiyoruz. Bölgemize, topraklarımıza, tarihimize, bütün birikimlerimize yönelen tehdidi tanımak, ona direnmek yerine, birbirimize karşı nefreti büyütüyoruz, birbirimize karşı silahlanıyoruz.

Bağdat'a atılan bombaların İstanbul'a atılmış olduğunu, Bağdat'ın savunulmasının İstanbul'u savunmak olduğunu, Irak'ın jeopolitiğinin Çanakkale'de başladığını, Çanakkale'ye gelen İngiltere ile Mezopotamya'yı işgal eden Amerika'nın aynı güçler olduğunu ve aynı hedefe kilitlendiğini anlamıyoruz. Yarın Şam'ın, İsfahan'ın, Kahire'nin aynı akıbete uğrayabileceğini göremiyoruz.

Biz anlamasak da, biz göremesek de, biz yenilgiyi kabul etsek de, bizden sonrakiler anlayacak. Bizler yapamasak da, onlar bugünün gerçeğini görüp yarını umuda dönüştürecek. Kimsenin şüphesi olmasın....

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi