|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 21 MART 2006 SALI | ||
|
|
'Şemdinli iddianamesi'nde Büyükanıt Paşa'nın adının geçmesi dolayısıyla, Mart başından bu yana Ankara'da tedirgin rüzgarlar esmiş ve sonunda Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün devlet ciddiyetine yakışan açıklamalarıyla devletin tepesinde "demokratik sükunet" hakim olmuştu. Dün de Genelkurmay Başkanlığı, Şemdinli iddianamesinde adı geçen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Beklenen de, normal olan da buydu. Çünkü, hiçbir delil ve belge olmadan sadece bazı imzasız ihbar mektuplarına dayanarak Büyükanıt'ın adı iddianamede yer almıştı. Yani, Genelkurmay'ın açıklamasında da işaret edildiği gibi 'etik kurallar'ı aşan bir tavır ortaya konmuştu: "Hiçbir maddi delil ve bulguya dayanmaksızın bir yüksek rütbeli komutan adının da aynı suçlamalara yeni bir olay gibi dahil edilmesi, hukukun etik kurallarının dışına çıkıldığını göstermiştir." Ancak Genelkurmay'ın açıklamasında bir nokta var ki, doğrusu biraz kafamız karıştı. Deniyor ki: "Cumhuriyet savcısının bu derece hukuk bilgisinden yoksun veya tecrübesiz olamayacağı, bu bariz hataları yapması için, belli bir görüşün temsilcilerinin kamuoyuna da yansımış etki ve telkinleri altında kalmış olabileceği değerlendirilmektedir." Açıklamaya göre, savcıyı "belli bir görüşün temsilcileri" yönlendirmiş. Peki kim bunlar? Bildiğimiz kadarıyla, Türkiye'de yargı kurumları bağımsızdır, yargıçlar da... Genellikle bu ülkede, 'darbe' ya da 'postmodern darbe' dönemleri hariç, yargıyı yönlendirmeye kimse cesaret edememiştir. Eğer, gerçekten bugün yargıyı yönlendiren birileri varsa, bunu da Genelkurmay biliyorsa, böyle "ima" ederek değil, açıkça ifade etmelidir. Aksi taktirde, son günlerde "ispiyonculuk" işine fazlasıyla merak salan bazı gazetecilerin "imaları" ile toplumda bir kanaat oluşmaya başlar ki, bu hem devletin temel kurumlarına karşı bir güvensizlik oluşturur, hem de toplumun gelecek umutlarını zedeler. Mesela, bazı gazetelerde 'Şemdinli iddianamesi' ile ilgili bürokrasiyi "ima" eden yazılar yayınlandı. Oysa, yürütmenin en tepesinde bulunan Başbakan Erdoğan 7 Mart'ta grupta yaptığı konuşmada, "Türkiye'nin en köklü kurumlarından olan gözbebeğimiz TSK ile demokrasimizin vazgeçilmez kurumu olan yargı arasında çatışma oluşturmaya çalışmak bu ülkenin iyiliğine hizmet etmez" sözleriyle, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tavrını koymuş ve 'sisli havalar'dan nemalanmak isteyenlerin önüne set çekmişti. Ama gördüğünüz gibi, askerin 'mutedil' açıklamalarından mutlu olmayan, illa 'masaya yumruk vurulması'nı bekleyen çevreler, bazı kurumları 'ima' ve 'işaret' ederek ortalığı kızıştırmakta kararlılar. Muhtemelen, Genelkurmay'ın bu açıklamasından sonra, memlekette işlerin yolunda gitmesinden mutsuz olan "ispiyon lobisi", memlekette yeni bir 'kriz beklentisi' oluşturmak için yeniden 'sanal hayaller'e kapılacaktır. Şimdilik, Genelkurmay açıklamasının arkasında konuşlanmış bulunan 'ispiyon lobisi' eğer bundan da bir sonuç alamazsa, başka 'ispiyonlar'a yelken açacaktır...
|
![]()
![]()
| |||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |