T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 4 MAYIS 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Başlıktaki "çılgın" nitelemesi, değerli amatör-tarihçi Turgut Özakman'ın "Şu Çılgın Türkler" kitabından mülhem. Herhangi bir hakaret içermiyor. Bilakis, aynı zamanda kahraman, aynı zamanda seciyesi yüksek, aynı zamanda "olmayacak işi başaran kişi", aynı zamanda "yurtsever" anlamlarına geliyor. Dolayısıyla, yaptığı son çıkışlarla, "çılgın" sıfatını iyice hakeden kıymetli profesör Emre Kongar'ın mahkemeye koşması gerekmiyor. Ekşi Sözlük'teki bir entryde, "pop sosyolog" nitelemesi geçiyordu. Bir başka entryde de, Ahmet Kekeç-Emre Kongar mukalemesine (daha doğrusu monoloğuna) yer verilmişti ama, sözkonusu entry nedense yayından kaldırılmış. Neden, bilmiyorum. Kongar mı kaldırılmasını istedi, ondan da çok emin değilim. Benim bildiğim Kongar, bu tür küçük işlere tevessül etmez; görmeme, duymama, "oralı olmama" yolunu seçer. Nitekim, hakkında o kadar yazı yazdım, görmedi, duymadı, oralı olmadı. Mesela yazılardan biri, bir aydınlanma neferi olan Kongar'ın "aydınlanma felsefesi"yle ilişkisini kurcalıyor, "türban ve çağdaşlık" yorumlarını teşrih masasına yatırıyordu. Kongar'a göre, farklı düşünen herkes, yani bizler, yani pozitivizmle arasına mesafe koymuş kahhar ekseriyet "aydınlatılması gerekli" zavallı yaratıklardı(k). Duruşumuzun/tavrımızın epistemolojik bir zaruretten kaynaklanması, dolayısıyla bir "tercihe" işaret etmesi sonucu değiştirmiyordu, illa ki aydınlatılmalı, bu kafa yapısından kurtarılmalıydık. Bir de üst perdeden bakıyordu. Mesela, biri sosyolog (Nuray Mert), diğeri felsefe profesörü (Tülin Bumin) olan iki meslektaşını, "popüler kültürün esiri bu iki hanım başörtüsü konusunda fevkalade yanlış analizler yapıyor" diyerek nasıl istihfafla karşılamıştı; sanki ortada meselelerden tamamen uzak ve durduk yerde enteresan fikirler ileri sürme gayretiyle çırpınan "iki hanım" varmış gibi... Herkes onu Türkiye'nin en parlak sosyoloğu olarak biliyor ama, yaptığı analizler neredeyse lise düzeyinde. Sanki sosyoloji durağan bir alanmış ve son yıllarda hayat, insanlar, toplumlar hiç değişmemiş, sanki ortaya hiç yeni kuram atılmamış, sanki "Fransız Devrimi" bütün olguları açıklamaya yetermiş gibi... Kongar, "oralı olmamayı" tercih ediyormuş görünüyor ama, hakkındaki yazıları günü gününe okuduğunu biliyorum. Bilmezsiniz, ne meraklıdır o! Yeni Şafak'ı da büyük bir dikkatle izliyor. Hem muarız, hem müdavim. Belki de "Ne bulaşacağım şu adamlara yaa!" diyordur içinden. Bulaşsa, hem tartışmaya duhul edecek, hem de bu satırların yazarını "tarih önünde" (!) meşrulaştırmış olacak. Ne gerek var. Fakat ben bulaşmaya devam edeceğim. Hani, 12 Eylül döneminde, "bireysel özgürlüğünün sembolü" olan sakalına sahip çıkmış, İstanbul Üniversitesi'ndeki görevinden istifa etmişti ya... Partneri Mehmet Barlas, NTV'deki programda "Madem öyle, başörtülü kızların bireysel özgürlüğüne niçin karşı çıkıyorsunuz?" diye sordu. Ne cevap verdi, biliyor musunuz? İnanmayacaksınız ama, vallahi de billahi de aynen şöyle söyledi: "Benim sakalım bireysel özgürlüğümdür, başörtüsü ise irticanın sembolüdür!" Emre Kongar bu işte. Dikkat ettim de, artık "feodal" kavramını eski sıklıkla kullanmıyor. Ağzını açıp tam "feodal" diyecekken, duruyor, düşünüyor, ya "çağdaş olmayan" tamlamasını tercih ediyor, ya da bu kavramı karşılayacak sözcük gruplarına başvuruyor. Demek ki yayınımız etkili oldu. Küçük de olsa bir ilerleme var.
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |