T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 MAYIS 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

Üst kurullar ve siyasetin güçlendirilmesi

Doksanlı yıllarda Türk kamu yönetimine giren "üst kurullar"a ilişkin pek çok tartışma ve belirsizlik var.

Üst kurullar Türkiye'nin bulduğu bir yenilik değil elbette. Batı ülkelerinde de giderek artan sayıda üst kurullar tesis edilmiş ve belli kamusal hizmet alanlarının bu kurullar tarafından düzenlenmesi ve denetlenmesi yoluna gidilmiştir.

Hiyerarşik yapıda örgütlenmiş klasik idarenin dışında mali ve idari özerkliği haiz kurulların oluşturulmasına ihtiyaç duyulmasının arkasında belli ve anlaşılabilir ihtiyaçlar olduğu açık. Öncelikle hükümetlerin denetimindeki idare içerisinde belli birim ve kurumların dinamik ve etkin hareket etmeleri kolay olmuyor. Oysa ki belli alanlarda daha hızlı hareket etmek, sofistike düzenlemeler yapmak, özel denetleme yöntemlerini devreye sokmak gerektirmektedir.

Üst kurullar böyle bir ihtiyaçtan hareketle bulunmuş bir çözüm olarak görülmektedir. Yapılanmaya bakıldığında belli alanlarda sektörle ilgili düzenlemeleri yapmak ve sektörün işleyişini denetlemekle görevli özel kurulların karşı karşıya bulundukları sorunların başında kurul üyelerinin belirlenmesi, kurulların finansmanı ve devlet yapısı içerisinde nasıl bir konum elde edecekleri geliyor.

Ülkemizdeki uygulamaya bakıldığında genel eğilim bu kurulların üyelerinin hükümetler tarafından atanmasıdır. İlgili bakan, başbakan ve cumhurbaşkanın imzalarıyla atanan kurul başkanı ve üyeleri belli bir zaman zarfında, ki bu genel olarak altı yıldır, mali ve idari özerklik çerçevesinde görev yapmaktadırlar. Kurullardan sadece birinin (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından seçilmek yoluyla belirlenmektedir.

İster istemez kurulların çoğunun üyeleri hükümet atanırken sadece birinin üyeleri neden seçimle belirleniyor sorusu anlamlı gözüküyor.

Hatırlanacağı gibi Sayın Cumhurbaşkanı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin Meclis tarafından seçilmesini uygun bulmamış ve ilgili yasayı yeniden görüşülmesi amacıyla geri göndermişti. Meclis kanaatinde ısrar edince bu kurul üyelerinin Meclis tarafından seçilmesi kararlaştırılmış oldu.

Bürokrasi siyaset rekabeti…

Burada bir siyaset ve bürokrasi rekabetinin ve bürokratik yönetim geleneğinin etkisinin olduğu gözleniyor. Aslında üst kurulların, ilgili sektörü düzenleme gibi bir işlevi yerine getirmeleri nedeniyle bir tür siyasi yetki kullandıkları söylenebilir. Düzenleme yapma bir kural koyma ve sektördeki aktörlerin uyacakları kararlar alma işidir. Bu iş temelde idari olmaktan çok siyasi nitelik göstermektedir. Bu nedenle üst kurul üyelerinin, tüm toplumu bağlayıcı kararlar alan ve kurallar koyan Meclis'in inisiyatifinde olmaları daha makul gözükmektedir. Aslında tüzük, yönetmelik, kararname ve benzeri yöntemlerle düzenleme yapma yetkisini kullanan hükümetler siyasi iktidar yetkisini kullanmaktadırlar. Ve zaten Meclis'in denetimine tabidirler.

Düzenleme yapma yetkisi kullanan kurulların temsil kurumuna bağımlı olmaları ve siyasi iradenin dışında olmamaları için hiç olmazsa üyelerinin yarısı Meclis tarafından seçimle belirlenmesi makul gözüküyor. Sadece Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin seçilmeleri yeterli değil seçim yönteminin temel ilke haline getirilmesi, siyasetin alanının genişletilmesi ve toplumsal ilişkilerde daha işlevsel kılınması gerekir.

Mesela Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yargıçlar, şehirlerin emniyetinden sorumlu şerifler de seçimle belirlenmektedir. Acaba bizde böyle bir şey düşünülebilir mi? Bırakın her düzeyde yargıcı yöre halkının seçmesini en yüksek yargı kurumu yargıçlarını bile seçme noktasında ciddi bir olumsuz tavır egemendir. Anayasa Mahkemesi üyelerini Meclis'in seçmesinin ne mahzuru olabilir?

Sanıyorum toplumumuzdaki temel sorun siyasetin algılanışı ve bakışıyla ilgili gözüküyor. Siyasete hep negatif bir anlam yüklüyor ve siyasetle ilgili ilişkilerin her zaman yanlı, menfaat kollayan, toplum menfaatini gözetmeyen, uzak durulması gereken, hatalı bir ilişki olarak görülüyor. Bu yargının genellikle bürokrasi mensuplarınca dillendirilmesi anlamlıdır. Bürokrasi mensupları veya bürokrasiden gelenler bürokratik yönetim geleneğini sürdürmektedirler.

Siyaseti yönetimde işlevsel kılmak için bürokratik yönetim geleneğinin önüne geçirmek ve önce üst kurul üyelerinden başlayarak önemli anayasal kurulların üyelerinin hiç olmazsa yarısını Meclis'in seçimi ile belirlemek önemli bir adım olacaktır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi