T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 4 MAYIS 2006 PERŞEMBE | ||
Yüksek müsaadelerinizle yazıya Lale Devri'nin birincisi yani aslı ile ilgili küçük birkaç not vererek başlamak istiyorum. Lâle Devri, Osmanlı Sultanı Üçüncü Ahmed ve Vezir-i âzam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa zamanında Osmanlı-Rus-Avusturya-Venedik savaşlarının ardından imzalanan Prut ve Pasarofça Andlasması'ndan (1718) sonra başlayan, 1730'a kadar süren kendine özgü bir tarihi dönem... Bu dönemde uzun yıllar boyunca savaş ve kargaşayla yaşamaktan yorgun düşen Osmanlı toplumu, nihayet bu andlaşmalarla rahat bir nefes alıyor ve bu rahatlık hayatın her alanını kısa zamanda zevkle ve keyifle zenginleştirmeye başlıyor. Başta saray erkanı ve devlet adamları olmak üzere lale sevdası bütün topluma yayılıyor. Lale bahçeleri, bu bahçelerdeki zevk-u sâfâ dillere destan oluyor. Bir kısmı son derece kıymetli olan 200 civarında lale çeşidi yetiştiriliyor, İstanbul'dan dünyaya yayılıyor. Lale geleneksel sanatlara da bir figür olarak ağırlığını koyuyor. Yine bu devirde İstanbul'dan başlayarak pek çok bölgede çiçeklerle bezenmiş saraylar, köşkler, imaretler, medreseler, kütüphaneler, camiler yaptırılıyor. Öyle bir ihtişam yakalanıyor ki Nedim o devrin İstanbul'unu göklere çıkaran şu mısraları kaleme alıyor: Bu sehri Stanbul kî, bî müslü bahâdır;
Yazı benden benim bile beklemediğim bir tarih dersi olarak devam mı edecek sorusuna ferahlatıcı cevabımı vereyim: Hayır, sadede geliyorum. Biliyorsunuz İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tarihteki bu özel devrin mirasına sahip çıkarak takdire şayan bir çevre çalışmasıyla İstanbul'da İkinci Lale Devri'ni başlattı. Şehre doğrudan 3 milyon, vatandaşa ücretsiz dağıtılanlarla birlikte tam 4 milyon lale ekildi. Bugün başta Emirgân olmak üzere şehrin dört bir yanını bu seyrine doyulmaz lale güzellikleri süslüyor. Bir kere yerel yönetimin sadece altyapı, inşaat, şukur, kavşak demek olmadığını hatırlayanları, bize bu lale güzelliklerini hazırlayanları takdirle, şükranla analım. Sonrasında gazetelere yansıyan dikenli haberle birazcık da tefekküre dalalım: Duyduğunuza eminim MFÖ grubunun bugünlerde her bir yerde çalınan Sarı Laleler diye bir şarkısı var. Bu şarkı ortaya çıktıktan sonra İstanbul'un lale ormanlarından sarı laleler talan edilmeye, yolunmaya, tırmalanmaya (en uygun fiiller bunlar sanırım) başlamış. Zaman insanı yontar derler, bu yolucu taifesi aradan geçen yüzyıllardan kabalaşarak çıkmış. Hani genel manada zamanın bizi incelttiğini söylemek de pek kolay değildir. Ama işte güzel güzel çiçekler, güzelim bir şarkı, sonuç bu mu yani? İstanbul'dan uzaktayım ama güllerin, erguvanların dönüşünün haberleri de kulağıma geliyor. Onları hanımeliler, mor salkımlar, şakayıklar, leylaklar izleyecekmiş. Şehri güzelleştirmek işte bu kadar kolay... Ama insanları öyle mi? Tarih okuyalım desek, kimse okumaz. Herkes şarkısının sözüne dikkat etsin bari!
|
![]()
| ||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |