T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 MAYIS 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Eğitim ocağı: Aile

Yüce Sevgili'nin ifadesi ile: her çocuk evrensel ahlâka elverişli bir yaradılışda doğar. Ne var ki içinde doğduğu aile ortamının eğitim şartlarına göre ya bu yaradılışı yönünde ilerler, veya -kanaatimce içe dönük yahut dışa dönük yapıda olmasına göre- farklı sapmalar gösterir. Dar anlamda dînî inanışları da aile ortamına göre gelişir. Ne var ki daha sonra başka etkenlerin devreye girmesi ile "din" değiştirmesi de mümkündür.

Özellikle anne, çocuğun ilk ve en önemli eğiticisidir. Bu sebeple merhum Fethi Gemuhluoğlu, çok sevdiği rahmetli annesinden: "Hanım al ki, bey doğura!" öğüdünü naklederdi.

Yüce Sevgili'nin, "Cennet anaların ayakları altındadır" sözünün bir anlamı da bu olsa gerektir. İnsan annesini sevmek, iyi davranmak, kırmamakla cennet ümîdini kazanır, bir anlamı budur. Diğer anlamı da: sevgi ve şefkat mayası bozulmamış, îmanlı ve dolayısı ile sevgili bir aile ortamında doğmuş, "bataklıkta büyüyen bir çiçek" olma bedbahtlığına uğramamış veya uğramış olsa bile kendisini kurtarmış, eşinden de zulüm görmemiş ve dolayısı ile eğiticilik şartları bozulmamış bir anaya sahip olanlara ne mutlu! Böyle analar cennet yolunu insana kolaylaştırır.

İlk eğitim ocağı olan ve eğitim açısından da tabiî olarak, içinde ananın daha üstün eğiticilik sıfatına sahip bulunduğu aile, elbette toplumun temelidir. Tabiî Hukuk'un kanunkoyucusu olan Yüce Yaratıcı; eşler arasına sevgi ve şefkat koymuştur, korku ve itaat değil! (Rum Suresi'ne bakın.)

Kadının dışarıda çalışmasını, kadın olsun, erkek olsun diğer aile bireylerine malî yardımda bulunmasını Tabiî Hukuk kadın için bir yüküm değil, kendi isteğine bağlı bir "ahlâkî vazife" kılmıştır. Kadının gelecek nesilleri sevgi ve şefkat içinde ve yönünde eğitmesi kutlu görevini huzur içinde yerine getirebilmesi için ona hiçbir malî yüküm yüklememiş, reyhan sapı ile dahî kadına vurmanın yasak olduğunu ilân etmiştir.

Ziya Gökalp bu noktada güzel bir söz söylemiştir: "Bu varlıklar (anam, eşim, kızım, kızkardeşim) nasıl hakiyr olur Şer'in (gerçek anlamı ile Tabiî Hukuk) göz önünde? / Bir yanlışlık var mutlaka müfessirin sözünde!"

Evet, böyledir! Tuzla'da dağıtılan kitapçıktaki tuzsuzluklar da müfessir sözlerindendir. Ne var ki halat çekişmesinin "çağdaş" adını takınan takımı da "dinci" adını verdiği karşı tarafın gözündeki -çöpü değil- merteği gösterip slogan atmadan önce, kendi gözündeki kataraktın, ışın (nur) tedavisi ile bir çaresine bakmalıdır.

Birinci Medenî Kanun'u aldığımız sıralarda Batı'da Tabiî Hukuk'a karşı katarakt arızası değil, sadece astigmatlık, miyopluk ve hipermetropluk söz konusu oluyordu ve durumları -itiraf edelim ki- genel bir bakışla bizden daha iyi görünüyordu. Sadece "boşanma zorluğu" ve kadının malî bakımdan kocaya karşı yeterince korunmamış olması eksikliği vardı. Maalesef yirminci yüzyılın son çeyreğine varıldığında Batı'nın bakış açısından katarakt, Behçet hastalığı gibi tehlikeli ve Tabiî Hukuk körlüğü ile sonuçlanan arızalar belirdi. Sonuçta, "üçüncü milenyum" başlamadan önce, İskandinav Yarımadası'ndan inen çok tehlikeli bir mikrobik hastalık sınırlarımıza dayandı. İkinci Medenî Kanun'da da 1926 Medenî Kanunu'nun sadece Tabiî Hukuk'a uymayan yönleri değil, Batı'daki görme kusuru dolayısı ile mevzuatdan, Pozitif Hukuk'tan çıkarılan birçok doğru kuralı da atıldı. Tabiî Hukuk'a uymayan ve kadını değil, kötü niyetli erkek eşi yararlandıran düzenlemeleri dolayısı ile, boşanmalar çoğaldı. "Hars" (korunması ve ailenin de ana unsuru bilinmesi gereken kadın)ın ve çocuk yararı ilkesi uyarınca "nesl"in korunması gerekirken, bizde de aynı hastalık süreçleri başlatıldı.

Fakat, Batı'da tehlike çanlarına kulaklarını tıkamayan kadınlar yok değil! Fransa'da, "ikinci binin son yıllarında" yükselen onurlu ve yetkili bir kadın sesi, bu günlerde bir Alman kadın bakanından yankı ve yanıt buldu. Federal Aile Bakanı Frau von der Leyen, Tabiî Hukuk ilkelerini çevreleyen Evrensel Ahlâk'a (Frau von der Leyen'in ifadesi ile: Hristiyanlık Değerleri) dönüş gereğini belirten çok önemli bir açıklama yaptı. "İç gündem", yine bir kısır halat çekişmesi çığırtkanlığı ile alt üst olmazsa, bu konu üzerinde inşallah cumartesi günü de duralım.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi