T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 17 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Tam "Hirsi Ali'ye Neo-Çılgınların ocağı American Enterprise Institute (AEI) hayırlı olsun" diye yazmak üzere masama oturacaktım ki, ajanslardan bomba gibi bir haber ekranıma takılıverdi: AEI hayırlı olmamış... Dünyada İslâm-karşıtı havanın yaygınlaşmasında en önemli rollerden birini oynamış olan Somali asıllı ünlü Hollandalı kadın politikacı Hirsi Ali'nin hayatının yalan üzerine kurulduğu ortaya çıkıvermiş... Bir dostu, "AEI alsın başına çalsın" demeye getiren sözler sarf etmiş. "Avrupa'da toplumu ve sistemi en hoşgörülü ülke hangisidir?" sorusuna, Avrupa ülkelerini ve sistemlerini tanıyanların verdiği tek bir cevap olurdu yıllardır: Hollanda... Topraklarında çok sayıda Avrupalı-olmayan azınlığa yer açmış bir ülkedir Hollanda; geleneksel olarak İslâm ve Müslümanlar konusunda da hayli olumlu tavırların sahibidir.
Artık öyle değil. Son bir-iki yılda çıkan yasalarla uzun süredir Hollanda'da yaşayan yabancıların bile vatandaşlık alması zorlaştırıldı; halen vatandaş olan dinî azınlıklara da iyi gözle bakılmaz oldu. Bu değişimin en önemli sebebi, Theo van Gogh adlı bir belgesel yapımcısının hunharca öldürülmesiydi. Van Gogh, 'Teslimiyet' adıyla bir belgesel çekmiş, filmin İslâm'a yaklaşım biçiminden dellenen biri tarafından öldürülmüştü. Ayaan Hirsi Ali adı, Hollanda'nın hoşgörülü yaklaşımını kökten değiştiren o suikast sonrasında dünya çapında tanınır hale geldi. Belgeselin senaryosunu o yazmış, filmin başrolünü de o oynamıştı çünkü... Katil, kurbanının üzerine, "Sıra Hirsi Ali'de" diyen bir de not bırakmıştı... AEI'de çalışmak üzere Amerika'ya yerleşmeye hazırlanan Ali için hayat bayağı iyi gidiyordu aslında. Hollanda'da vatandaşlık başvurusu kabul edilmiş, üniversite eğitimini tamamlamış, politikaya atılmış, milletvekili seçilmişti. Şu yakınlarda yayımlanan 'The Caged Virgin' (Kafese Tıkılı Bâkire) adlı kitabı çok satanlar listesine girmişti. Time dergisi kendisini 'Dünyanın En Etkili 100 Kişisi Listesi'ne almış, Amerikan Musevi Örgütü (AJC: American Jewish Committee) '2006 Cesaret Ödülü'nü ona vermiş, bazı kuruluşlar kendisini bu yılın Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermişlerdi... Darbe, kitabının satışını artırmak için Amerika'da şehir şehir dolaşırken indi. Meğer, Hirsi Ali'nin hayatı, adından başlayarak, yalanlar üzerine oturuyormuş: Ayaan Hirsi Ali diye kayıtlara geçirdiği adının gerçeği Ayaan Hirsi Magan imiş... Hollanda'ya geldiğinde doğum tarihi olarak 1967 yılını bildirmiş; oysa 1969 doğumluymuş... Vatandaşlığa başvurduğunda, "Hiçbir yere uğramadım, doğru Somali'den geliyorum" bilgisini verdiği halde hayatının yalnızca ilk yedi yılını orada yaşamış; Suudi Arabistan, Kenya ve Almanya üzerinden gelmiş Hollanda'ya... En büyük yalanı ise, sonradan bütün konuşmaları, makaleleri ve kitabında işlediği, van Gogh'la çektiği belgeselin senaryosuna da yansıttığı bir konuda söylemiş Hirsi Ali: "Hayatımda hiç görmediğim Kanada'da yaşayan kuzenimle zorla evlendirmek istedikleri için ailemi terk ettim" iddiası da yalanmış... Hollanda televizyonuna çıkan ailesi, Ali'nin kuzeniyle çekilmiş mutluluk fotoğraflarını göstermiş... Yalanları konusunda sıkıştırıldığında verdiği tepki ilginç: Kendisine sığınma hakkı tanıyan, vatandaşlık veren Hollanda'yı söz ve eylemleriyle "Avrupa'nın en hoşgörülü ülkesi" olmaktan uzaklaştıran 36 yaşındaki Ali, "Bazı gerçekleri hafifçe çarpıtmış olabilirim" dedikten sonra eklemiş: "Ben zaten milletvekilliğinden istifa edip AEI'de çalışmak üzere Amerika'ya yerleşiyorum..." AEI ile Hirsi Ali birbirlerine çok yakışırlar... George W. Bush'un "Irak'a savaş açacağım" müjdesini verdiği kurumdur AEI... Uğursuz eylemler sonrasında, "11 Eylül, elinde kitle imha silâhları bulunan Irak'ın desteğiyle gerçekleşti, Saddam ile Bin Laden arkadaştır" yalanlarını raporlaştırmıştı AEI. En son, bazı Ak Parti ilerigelenlerinin Türkiye üzerine düzenlenen bir toplantıda konuşmalarıyla gündeme gelmişti AEI... Hani, "Kullanın bu adamı" cümlesiyle ünlenen toplantıyla... Hirsi Ali, bazı Müslüman ülkelerde varolan 'kız sünneti' ve 'namus cinayeti' türü yanlış uygulamalar yüzünden İslâm dinini suçluyordu. Van Gogh'un ölümüne yol açan filmin senaryosu da bu yalanlar üzerine oturuyordu işte. Yalanlarıyla bir canın yok olmasına yol açmış kadının 'yalancılığı' artık tescilli... AEI böyle birine kucak açar, Musevi Örgütü 'Cesaret Ödülü'nü ona verir, 2006 Nobel Barış Ödülü'nü o alır, 'Kafese Tıkılı Bâkire' kitabı çok satmaya devam eder ve TIME dergisi gelecek yılın 'Dünyanın En Etkili 100 Kişisi Listesi'nde ona yine yer açar mı? Olur mu, olur...
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |