T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
| |
| ||
| |||
|
Y A Z A R L A R | 18 MAYIS 2006 PERŞEMBE | |
| |||
|
| |
Dün Ankara'da inanılmaz bir gün yaşandı. Bir avukat toplantı halindeki Danıştay 2. Daire yargıçlarını taradı. Ve verdiği ilk ifadede saldırıyı bu dairenin aldığı türban kararıyla bağlantılandırdı. İlk sorular hemen her yerde aynı: Münferit bir saldırı mı? Bir örgüt işi mi? Bir provokasyon hamlesi mi? Yanıt hangisi olursa olsun şu gerçek değişmiyor: Danıştay 2. Dairesi'ne yapılan silahlı baskın fiili olarak arkasında biri ağır 4 yaralı yargıç bırakmakla kalmıyor, "sembolik olarak bu ülkede devletin merkezine yönelik en ağır ve ciddi saldırı"yı ifade ediyor. Üst mahkeme yargıçlarının, toplantı halindeyken saldırı uğraması her siyasi sistem tarafından bir meydan okuma olarak kabul edilir. Zira saldırıda hedef istikrardır, demokrasidir, kurumlardır. Bunun sonuçları ve karşılığı sarsıcı olur. Bu saldırının, başörtülü bir öğretmenin okula gidiş gelişlerinde başının açık olması gerektiği hükmünü vermiş bir daireye yönelmesi bu sarsıntıyı daha da artıracaktır. "Hukuk devletleri" bu tür hadiseler üzerine "sokukkanlı ve etkili" bir şekilde gidebilen, "tepkilerin siyasileşmesini" asgariye indiren, "olay, saldırganlar ve varsa arkasındaki destekleri siyasal sistemin diğer yanlarını zedelemeyecek araçlarla ortaya çıkaran" yapılardır. Umarız bizde de böyle olur... Ne var ki bu konuda endişeliyiz... Bir süredir (özellikle Şemdinli iddianamesinden sonra) ülkede yaşanan siyasi gerginlik, erken seçimleri zorlamak için açılan kampanyalar, bu çerçevede zorlanan iktidara yönelik meşruiyet tartışmaları ve tüm bunların din-laiklik-başörtüsü eksenine oturtulması ortada... Çankaya seçimleri kimilerinin, kimi devlet aktör ve kurumlarının gözünde o denli önemli ki, bu önem atılacak kimi siyasi adımları rahatlıkla ülke istikrarını bozacak hamlelere çevirme gücüne sahip... Açıkcası bu koşullar içinde Danıştay saldırısının ilk akla getirdiği bu hatta yapılmış bir "provokasyon fikri"dir... Ayrıca eylem münferit bir hadise olsa bile örgütlü bir provokasyonun sonuçları üretecek nitelikte ve zamanda olmuştur... Nitekim görünen odur ki, Danıştay 2. Dairesi'ne yapılan saldırıyla bu gelişlemelerde yeni bir aşamaya gelinmiştir. "Aşama"dan kastımız şudur: Ülkede siyasi krizi derinleştirecek, iktidarı erken seçime zorlayacak, kutuplaşma ve endişe ortamıyla yeni seçmen ittifakları üretmeye çalışacak şiddet mekanizması tetiklenmiştir. Bu mekanizma ister şu ya da bu odak tarafından belirli bir plan çerçevesinde belirli hedefe yönelik olarak tetiklensin, ister ülkedeki rejim tartışmalarından ve kutuplaşmadan beslenen münferit bir girişimle devreye girsin, sonuç değişmeyecektir... Türkiye bu saldırıyla yeni ve tehlikeli bir siyasi ortama girmiştir... Zira başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere kimi siyasi partiler bu eylemi siyasi iktidara mal etmenin yarışı içine girecekler, eylem irticadan gelen sistemli tehdit olarak siyasallaştırılacaktır, açıkçası eğer varsa provokasyon hedefine ulaşacaktır... Nitekim Baykal Ankara'daki baskın kadar tehlikeli bir konuşmayı yapmaktan alıkoyamıyordu kendisini... Olay yerine geliyor, örgütlü bir eylem hükmünü veriyor, rejimin tehlikede olduğunu hatırlatıyor ve siyasi iktidarı suçluyordu... Siyasete kan bulaştı diyordu... Asıl tehlike budur, zira asıl bu, kan siyasetidir... Bir ülkede, özellikle bu ülkede düzeni kurmak ne denli zor ise bozmak o denli kolaydır... Devlet, siyasi iktidar ve siyaset kurumları bu oyunun ve tehlikenin önünü almak için çabalamazsa, gerçekten sıkıntılı günlere doğru gidiyoruz demektir... Hükümet üyeleri hâlâ bu tür tahlilleri abartılı buluyor mu acaba?
|
|
| ||||||||||||||||
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
|
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |
