T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 MAYIS 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Gökhan ÖZCAN

Bu film bizi daha önce görmüştü!

Hepimiz bu filmi daha önce görmüştük. Ama bu film, yeniden çekilmeye, yeniden gösterime sokulmaya, yeniden izlenmeye, üstüne yeniden yorumlar döktürülmeye devam edilen bir film. Oyuncuları kötü, senaryo inandırıcılıktan uzak, kurgu derseniz sonu başından belli bir sarsaklıkta... Ama bu film, bu ülkenin en çok izlenen filmi olmaya da devam ediyor. Filmin anlattığı hikayeye kim inanıyor? Hiç kimse!.. Ama epeyce kişi, inanmış gibi yapıyor. Ağzından köpükler saçarak konuşan öfke sahipleri bile aslında bu filmin etkisini yaymakta olduğunun fazlasıyla bilincinde. Ama yine de filmi anlatmaya, izlemeyenlere de duyurmaya devam ediyorlar. Hatta bunu bir görev biliyorlar. Filmin mahkum ettiği, zora düşürdüğü, iftiraya uğrattığı mağdurlar, bu gürültü ve kargaşa içinde seslerini asla duyuramıyorlar. Yani gerçek gürültü ve kargaşaya getirilerek kurban ediliyor. Yani gerçek, alaşağı ediliyor. Bir süre sonra, hiç kimsenin filmin söylediğinden başka bir şey söyleyecek cesareti kalmıyor. Film, hayatın yerine geçiyor. Hayat tedavülden kaldırılıyor. Hayata hakim olması gereken insani irade, senaryoya teslim oluyor. Üç kıtayı birbirine bağlayan ülkenin yakın tarihinin bir film şeridi olarak portresi işte budur.

...

Bu ülkeyi çok sevmekle birlikte, bu ülkeye bindirilen bu yakın tarih kurgulamalarından hepimiz sıkılmış durumdayız. Bunun adı bindirilmiş tarih... Hepimiz aslı astarı olmayan bir perde gösterisinin mahzun, mazlum ve maalesef bir yandan da gülünç oyuncuları olmaya memur ediliyoruz. Kim olduğumuzu söylemeye cesaretimiz olmasın isteniyor. Ne olduğumuzu bilmeye de... Ama gelin görün ki, insan ruhlarının altında derin ırmakların aktığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Kendimizi bu kahırlı şizofreninin ellerine bile tam olarak bırakamıyoruz. Huzurumuz yok, galiba da olmayacak. Ve işin dramatik tarafı, huzursuzluğumuz dışında bir güvencemiz de yok!

...

Bu filmin mutlu ya da mutsuz bir sonu yok. Bu filmin bir sonu da yok. Bu film ülkenin bütün vakitlerini esir alan bir karartmanın perdesi üzerinde mütemadiyen gösteriliyor. Kesintisiz... Ya da az kesintili...

...

Şunu da söylemek lazım; bu filmin kahramanları biziz. Aslında buna pek kahramanlık denemez. Bu filmin mutsuzları, mahkumları, mahzunları, mazlumları biziz. Mutluluları başka... Onların yapım şirketiyle hiç kopmayan bir bağlantıları var. Birlikte kazanıyorlar.

...

Bu ülkenin dillere en çok pelesenk edilen cümle kalıplarından biri, "Biz bu filmi görmüştük!" kalıbıdır. Bu cümle doğrudur. Ama şu cümleden daha doğru değildir: "Bu film bizi iliklerimize kadar görüyor!"


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi