T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fikri AKYÜZ

Ertuğrul Özkök'ünki bir değil, iki değil..

Ertuğrul Özkök, yazılarında sık sık "azgın azınlık" der, durur. Daha doğrusu, dedikten sonra bir türlü durmaz. O kadar ki, hem durmak nedir bilmez, hem nerede duracağını iyi bilir!.

Hatırlayınız, 13 yıl önce "Lady'nin Topuk Sesleri" diye manşet atarak Tansu Çiller'e göz kırpmış; kırpılan göz, göz açıp kapayıncaya kadar "kırpılı" kalmış ve peşinden "Silahsız Kuvvetler Ayakta" manşeti gelmişti. Ama bunun "Silahlı Kuvvetlerin Topuk Sesleri" anlamına geldiği kimsenin gözünden kaçmamıştı..

Ve o dönemde "Siluet Gazeteciliği" denilen bir gazetecilik türü ihdas edilmişti ve nedense bu siluetin kafası "şapkasız çıkmazdı". Eklemek gerekiyor; bir insanın fotoğrafı manşete taşınıyorsa ve bu fotoğraftaki insanın sadece gözleri siyah şeritle kapalı ise, biliniz ki ortada "devletin koruduğu bir birey" vardır. Ama manşetten verilen fotoğraftaki insanın sadece gözü değil yüzünün tamamı "karartılmışsa", biliniz ki orta yerde "devletin baskısına maruz kalacak olan bireyler" vardır.

İşte, devletin baskısına maruz kalan bireylere, Ertuğrul Özkök kısaca "azgın azınlık" demektedir. Oysa bir insanın hakkın peşinde koşması "azgınlık" değildir. Çünkü bu memlekette hak peşinde koşanlar "azınlık" değildir.

Hele hele "biat edenler" hiç değildir. Çünkü biat kültüründe suskunluk vardır, "falancayı kızdırmamak" vardır. Dolayısıyla Özkök, hakkını aramak isteyenlere hem "azgın azınlık" hem de "biat medyasının mensupları" derken tam bir çelişkiye düşmektedir.

Bilinir ki, biat eden azmaz. Ama azan, biat edebilir. Örneğin, Hürriyet gazetesi ve onun genel yayın yönetmeni azmaktadır ve "siluetsiz çıkmam aabi" diyenlere biat etmektedir; çünkü biat'ın tabiatında bu vardır.

Hazin olmak bir tarafa, işin garip bir yanı da, "biat medyası" diyen Ertuğrul Özkök'ün, 1980'li yılların sonunda, yani genel yayın yönetmeni olmadan hemen önce "Elveda Başkaldırı" isimli bir kitabın müellifi olmasıdır!. O Özkök ki, başkaldırıya elveda demeden askeri vesayete biat eylemenin mümkün olmadığını idrak edecek kadar ileri görüşlü biri idi!

Hatta geçenlerde Özkök, "Refah Partisi'nin kapatılması hususundaki iddianameyi eleştirmiştim.." demişti de Ahmet Kekeç "bunları ne zaman yazmışsınız, gösterin biz de okuyalım" diye sormuştu. Gecikmeyen cevap, "arşivime bakmayı unutmuşum.." şeklindeydi. Beklentim odur ki, bundan örneğin bir 10 yıl sonra "Danıştay cinayetinde 11 Eylül hatırlatması yaptığımı unutmuşum" demeyi unutmaz.

Ertuğrul Özkök, artık meşruiyetini yitirmiş bir genel yayın yönetmenidir. Bu işin tuzu biberi ise, Danıştay cinayetinden bir gün sonra yazmış olduğu yazısını "Bu, Cumhuriyet'in 11 Eylülü'dür.." başlığı altına oturtmasıdır. Umuyorum ki bu başlık "Hürriyet'in 14 Mayıs'ı.." olsun ve Hürriyet'in, hürriyet aşkıyla donanmasının tetikleyicisi olsun.

Hürriyet, hürriyeti budamak için elinden geleni ardına koymayan "ulusalcı"larla da kol kola girmiştir. Aradaki tek fark şudur:

Ulusalcılar, yabancı vakıflar söz konusu olduğunda "azgın azınlık" terimini kullanıyor. Hürriyet ise, örneğin türban yasağı gibi akıl almaz yasakları eleştirenlere "azgın azınlık" diyor.

Her ikisinin amacı, kudret simsarlığı yapmak ve böylece askere selam çakmaktır. Ama bu öyle bir selam ki, Hürriyet'in sol eli ulusalcıların alnının sağ tarafına; ulusalcıların sağ eli Hürriyet'in alnının sol tarafına "denk getirilmektedir"!

Evet, daha "andıç" denilen rezalet ve kepazeliğin sağlam bir özeleştirisini yapmayacaksınız, ondan sonra kalkıp "meşruiyetinizi" sorgulayan medyaya çatacaksınız. Ve üstelik "andıç" denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan Fatih Çekirge'yi tam da bu konjonktürde "perdesiyle birlikte" transfer edeceksiniz.

Oysa Fatih Çekirge mademki transfer edilecekti. "Arkayı gösteren perde" yerine, "ayıbı örten şal" getirmiş olsaydı, inanınız başımın üstüne koyardım!


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi