T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 23 MAYIS 2006 SALI | ||
|
|
Bir yıl ya da beş yıl sonra, Türkiye'nin nükleer enerji planlarının uluslararası tartışma alanına çekildiğini görürsek ne yaparız? İran'ı istikrarsızlaştırma planının başarılı olduğunu, krizin Büyük Ortadoğu Haritası içindeki ülkelere sıçradığını, Pakistan ve Türkiye'de etnik ve kültürel ayrışmanın başladığını görünce ne yapacağız? S. Arabistan ve Mısır mezhep ve din eksenli çatışmalara sürüklenip gücünü kaybettiğinde, bölgenin en güçlü ülkesi olarak sadece Türkiye kaldığında, Batı'nın bize bakışında yaşanacak değişikliklere nasıl tepki göstereceğiz? O zaman sıra Türkiye'nin bölgesel rolü ve bütünlüğünü tartışmaya açmaya gelecek. Bunları öngörebiliyor muyuz? Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, her ülke kendisi için en kötü senaryoyu düşünmek zorunda. Bunu fark edebiliyor muyuz? "Türkiye'nin jeopolitik önemi" bu ülkenin yarınını güvence altına almıyor. Aksine bugünün çatışmalarla şekillenen dünyasında çok daha büyük tehlikelere kapı aralıyor. Hızla değişen uluslararası dengeler ve şiddetlenen bloklaşma çabaları, Türkiye'nin bel bağladığı ilişkiler ağının nasıl bir gelecek güvencesi oluşturacağı tedirginliğimizi artırıyor. Enerji/kaynaklar üzerindeki korkunç savaşlara aktif müdahil olamadık. Askeri/siyasi iktidar paylaşımının dışında küresel ekonomide her geçen gün şiddetini artıran çatışmalara müdahil olamıyoruz. Dünyanın en hassas ekonomilerinden birine sahibiz ve merkez güçler arasındaki kaynak/pazar savaşını en sarsıcı şekilde yaşayan/yaşayacak olan ülkelerden biriyiz. Küresel ekonomide bunalım dönemi yaklaşıyor. Acımasız ve bir çok ülkeyi çökertecek bir çatışma bu. Çatışmanın tarafı değil, mağduruyuz. Sadece küresel ölçekte gelişen olaylara değil, içinde bulunduğumuz coğrafyaya yönelik siyasi/ekonomik/askeri planların hiç birine müdahil olamadık, olamıyoruz Bunlar bizim zaaflarımız. Ancak tek sebep zaaflarımız değil. Başıboş bir uluslararası süreç yaşanıyor. Hiçbir ülke için yarının güvencesi yok. Geleneksel ittifak halkaları bir anlam ifade etmiyor. Her ülke, hızla paniğe teslim oluyor. Yarınını güvence altına almak için kontrolsüz, tehlikeli arayışlara girişiyor. Savunma/güvenlik planlamalarını ekonomilerini ve toplumsal bütünlüklerini güvence altına almak için yeniden şekillendiriyor. Bizler ise, Soğuk Savaş'tan kalma alışkanlıklarımızdan kurtulamadık hala. Dünyaya bu gözlüklerle bakıyoruz ve insanlarımıza barış, uyum masalları anlatıyoruz. Bazı ülkeleri/blokları bizim için güvenlik garantisi olarak gösteriyoruz. Türkiye için en büyük tehdit işte bu bakış açısından kaynaklanıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, İran krizini değerlendirirken, "Şu anda Türkiye olarak biz de sanayide bir rekabet içinde yer alabilmek için nükleer enerji için çalışmalar yapmaktayız..... Bizim için de böyle bir soru işareti doğacak endişesini biz de taşırız." şeklindeki cümleleri, hem endişe ettiğimiz o tehlikeyi hem de Türkiye'nin bölgesel düzeyde nükleer planlamalara ilişkin bakış acısını deşifre eden çok önemli sözler. Bölgemizdeki tek nükleer güç olan İsrail'in Başbakanı Ehud Olmert'in sözleri ise, tam tersi. Nükleer çalışmalara İsrail'in ve Batı'nın bakışını deşifre ediyor ve Erdoğan'ın korkularını haklı çıkarıyor. Olmert, gerçek niyetlerinin İran'ın nükleer silah edinmesini engellemek değil, nükleer teknolojiye sahip olmasının önüne geçmek olduğunu açıkça ortaya koyuyor. İran'ın teknolojide bu eşiği geçmesine izin verilmeyeceğini işaret eden Olmert, Batı'nın bölge ülkelerini teknolojik açıdan geri bırakma, sömürüye açık hale getirme girişimini, savunma, zenginleşme, kendi ayakları üzerinde durma ve sadece pazar olmaktan çıkma çabasını baltalama niyetlerini ifade ediyor. Bu coğrafyadaki her ülke, dış müdahale, iç karmaşa, ekonomik kriz ve savunma zafiyetleriyle karşı karşıya. Türkiye, bu tehdit ve gayretin dışında değil. Tehdit her ülkeyi radikal adımlar atmaya zorluyor. Sadece İran değil, büyük ihtimalle, S. Arabistan, Mısır ve Türkiye, gerekirse nükleer güç olmayı isteyecektir. Şartlar buna zorluyor. Bugün İran'ı durdurmaya çalışanlar yarın bu ülkelere yönelecek. Türkiye'nin uzun menzilli füze teknolojisine yönelik arayışları tehdit olarak görülecek, Pakistan'ın nükleer gücü tartışmaya açılacak. Türkiye ve dünyaya bakın! Gerilimi hissetmiyor musunuz? Nerede, nasıl patlayacağını bilen var mı?
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |