T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 23 MAYIS 2006 SALI | ||
|
|
Piyasalar, tam da "10 kuruşluk" birinci dalga hareketlenmeyi atlattı derken şimdilerde bir taraftan uluslararası sermaye hareketleri, diğer taraftan içeride Danıştay'a yönelik menfur saldırı sonrası yaşanan gelişmeler sayesinde ikinci bir dalgaya maruz kaldı. Bu şartlar, aslında ülke ekonomisinin istikrarına olan inancı zorlu bir sınava tâbi tutmaktadır. İstikrarın ve ekonominin bu istikrarı temel bir şekilde kavradığına olan güvenin direnci test edilmektedir. Piyasalardaki şu ana kadarki gidişat, sürecin "makul" sınırlar içinde seyrettiğini gösteriyor. Ancak, son yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, gelişmelerin üzerine çöreklenerek bundan prim yapmak isteyenler var ve bu davranış, Türkiye'nin hayrına olmuyor. Her halükarda piyasalardaki dalgalanmalarda iktisadi unsurların yerine siyasi dinamiklerin geçmeye başladığı anlaşılıyor. IMF ile üçüncü ve dördüncü gözden geçirmelerin bir arada ele alınıp tamamlanması, ki piyasadaki oyuncuların daha düne kadar önem verdikleri başlıca istikrar göstergelerinden biri idi, bile piyasalarda dün yatışması beklenen hareketliliği dindiremedi. Hiç şüphesiz bunda kimi büyük oyuncuların son hamlelerinin de etkisi olsa da, bu hamlelere uygun cevabın gecikiyor olmasında içerideki siyasi gelişmelerin büyük etkisi var. Ortada bir sorun olduğu muhakkak. Yaşanan gerginliğin suni olduğunu ifade edebilirsiniz şüphesiz. Ancak suni gerginlik, bu ülkenin yaşadığı gerçek ikilemlerin üzerine inşa ediliyor. Türkiye değişiyor, değişmesi gerekiyor. Değişim ekonomide, siyasette ve sosyal hayatta kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Ancak değişimden yara alacağını düşünen kesimler de var bu ülkede. Çeşitli yapılar altında kendini hissettiriyor değişime karşı oluşan direnç noktaları, ancak üç temel noktada gerginliğin had safhada olduğu anlaşılıyor. Bunlardan ilki ekonomik. Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyonu hızlandıkça, tüm yatırımlarını bugüne dek kapalılığa, ya da hiç değilse kontrollü bir dışa açıklılığa göre yapmış olanlar ciddi bir direnç ortaya koyuyor. İkinci gerginlik noktası, Türkiye'nin uluslararası platformda kendini yeniden konumlandırma girişimleri etrafında oluşuyor. Bu noktada çok çeşitli iç ve dış tepkiler oluşmuş durumda; herkes süreci kendince yorumluyor ve etkilemeye çalışıyor. Üçüncü sıkıntı ise içeride. Türk devleti, değişen şartlar karşısında vatandaşı ile bugüne dek kurduğu dengeyi yeniden gözden geçirmekte zorlanıyor. Süreçteki çatlaklar özellikle kimlik ve din mevzubahis olunca kendini iyice belli ediyor. Değişim sürecinin hızlandığı dönemlerde bu tür tepkilerin oluşması tabiidir. Değişimin bir ülkeyi kalkındırması ise ancak ortak bir uzlaşma zemininden geçiyor. Ne yazık ki, kimilerinin herhangi bir uzlaşma teşebbüsünü taviz olarak algılaması ve tarafların birbirlerine karşı geçmişten gelen şüpheci ve iletişim özürlü tavrı, Türkiye'de bu değişim süreçlerini hayli sancılı kılıyor. Ortada ya çok acemice planlanmış ya da maksat iyice anlaşılsın diye özellikle acemice planlanmış bir eylem var. Bu eylem alınıyor ve değişim sürecinde uzlaşmaya yanaşmayanlar tarafından yüksek arzularınca kullanılıyor. Bir taraftan iç dinamikleri tehditlerle ezmeye yöneliyor, bir taraftan da ulusalcılar üzerinden uluslararası merkezlere mesajlar veriliyor. Bir taraftan da tam da piyasalardaki dalgalanmaya denk getirilerek ekonomideki başoyunculara konum almaları tavsiye ediliyor. Biz deprem profesörü değiliz, sallantılardan tedirgin oluyor, kendimizce yorumlar yapıyoruz. Varsa, verilere ulaşanlar belki bu gelişmeleri farklı yorumluyorlardır.
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |