T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 25 MAYIS 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Yazıyı dün şöyle bitirmiştik: "Cumhurbaşkanlığı seçimleri, devlet iktidarı-siyasi iktidar arasındaki ayrım ve ayrım üzerine oturan denge önümüze sürülen yemektir... Bu suni ayrımın bitmesi, Çankaya seçimlerinin bir sorun olmaktan çıkması demokratikleşmenin, sivilleşmenin, siyasete ve topluma güven duymanın ikinci aşmasını oluşturacaktır. Ülke şimdi bu kavganın içinde... Bu söylenenlere rağmen sanılmasın ki işler siyasi iktidar açısından sütten çıkmış ak kaşık gibidir... Bu ortamın oluşmasına, söz konusu güvenin azalmasına, reformcu ittifakın dağılmasına AK Parti'nin büyük katkıları olmuştur..." Şimdi gelelim işin bu yönüne... Bir kere ortada aşırı "özgüvenden kaynaklanan bir iktidar hastalığı" var. Bu hastalık bir çok iktidarı olduğu gibi AK Parti iktidarını olumsuz etkiliyor. Etrafında olup bitenleri veya attığı adımların sonuçlarını doğru okumasını engelliyor. İktidarın aşırı abartlı çıkışları (TÜSİAD'a yargıya müdahale zılgıtı çekmesinde olduğu gibi) ya da tam tersine olanı çok hafife alan tavırları (Şemdinli sürecinin sonuçlarının ancak şimdi farkına varması gibi), sıkça eksen değiştiren, bir gün özgürlükçü bir gün otoriter, bir süre AB karşıtı sonra AB yanlısı söylemlerle kutuplarda dolaşan açıklamaları, kendisine yönelik büyük tezgahları bir iki iyi ilişkiyle geçiştirdiğini sanması, hukuk nosyonundan azade, düz mantıkla hak alan, hak veren tavırları bu halin açık göstergeleridir... Bu göstergeler iktidar açısından sadece imaj ve üslup sorunlarına değil, siyasi sorunlara da işaret eder... Kararlılık, güç, cesaret ve ilkeler açısından bakıldığında aşırı özgüvenin yarattığı tahribat ciddi siyasi altüst oluşlara yol açmıştır. AK Parti'nin tutturduğu milliyetçi siyasi dil... Linç hareketlerine sıradan bakışı... Şemdinli ve Kürt sorunu gibi konularda sessizliğe bürünerek geri adımlar atması... Van savcısının görevden alınışı... Askerin hassasiyetiyle diğer görevden almalar... Adalet Bakanı'nın resitalleri... Başbakan'ın Kara Kuvvetleri Komutanı'yla yaptığı pazarlıkımsı görüşme... Tüm bunlar imajdaki yalpalamanın siyasi yalpalamaya dönüşmesinin geçiş noktalarıdır... Bir yandan AK Parti siyaset-devlet gerginliğinde teslim olan, teslim oldukça kaybeden bir görüntü vermeye başlamış, bu teslimiyet ilkelerin sarsılmasına yol açmış, en önemlisi bu gerilimi son derece kötü yönetmeye başlamıştır. Diğer yandan AB müzakere sürecinin açılması, AB'nin yegane ve ayrıcalıklı sorun olmaktan çıkmasıyla AK Parti'nin siyasi davranışlarının "refleksiyon merkezli" olmaktan çok "refleks merkezli" olmaya dönüşmüş, demokratik hamlelere ilişkin üslup yerine kendi başlattığı değişimi sorgulayan bir üsluba bırakmıştır... Bunlara bir de cumhurbaşkanlığı krizi konusundaki kötü yönetim eklenirse ya da bu üç tablo birleşirse, ortaya çıkan şudur: Bir boşluk ya da tanımsızlık, olmadı etkinsizlik... Bu gelişme en azından AK Parti'ye yönelik AK Partili olmayan yaygın demokrat kesimlerden gelen desteği eritmeye başlamıştır... Bu söylenenler dün altını çizdiğimiz husus, kişi ve kurumlarının "şer oyunu"nu elbet devreden çıkarmaz, etkisini azaltmaz... Ama bilin ki ilişki üzerine her öykünün en az iki farklı hikayesi vardır...
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |