T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 MAYIS 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Cumhurbaşkanı ve yetkileri

Bugün 27 Mayıs. Türkiye Cumhuriyeti'nde sivil yönetime karşı yapılan ilk askerî müdahalenin (1960) yıldönümü. 46 yıl sonra, "O darbeden geriye ne kaldı?" diye sorulduğunda verilebilecek kestirme cevap şu: "O tarihe kadar millet egemenliği milletin seçilmiş temsilcileri eliyle kullanılırken, 1960 darbesiyle birlikte, anayasanın ilgili maddesi, 'Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır' haline dönüştü. (1961 Anayasası, m. 4; 1982 Anayasası, m. 6). Millete ait siyasî egemenliğin 'yetkili organlar' diye ifade edilen değişik kurumlarla paylaşılır hale gelmesi ülkemize 27 Mayıs'ın armağanıdır."

Bugün siyasî alanda çekilen sıkıntıların ve patlayan tartışmaların altında, esas olarak, 'egemenliğin paylaşılması' anlayışı yatıyor. Bazı kurumlar, kendileri için anayasada konulmuş sınırları bile zorlayarak, egemenliği tepe tepe kullanıyorlar.

Şimdilerde tartışma gündeminin odağını teşkil eden Cumhurbaşkanlığı konusu da aslında bir yönüyle egemenliğin paylaşılmasıyla ilgili. Bizde Cumhurbaşkanı, parlamenter demokrasilerde kabul edilebilir sayılan yetkilerden fazlasına sahip. Cumhurbaşkanı 'temsilî' bir görev yapıyor olsa ve sınırlı yetkilere sahip bulunsa, kimin Cumhurbaşkanı olacağı şimdiki kadar büyük gürültü koparmayabilirdi.

Son iki Cumhurbaşkanının, o makamı kendileri için düşünmezken yaptıkları konuşmalarda, Çankaya'da toplanmış yetkilerin aşırılığını kıyasıya eleştirdikleri biliniyor. Ahmet Necdet Sezer sözgelimi, Anayasa Mahkemesi Başkanı iken yaptığı konuşmalarda, hemen her vesileyle, Cumhurbaşkanının şahsında toplanan yetkilerin fazlalığını dile getirmiş ve bu durumun demokrasiyle çeliştiğini çok açık bir dille ifade etmiştir.

Sezer'in Anayasa Mahkemesi'nin 38. kuruluş yıldönümü vesilesiyle 2 Nisan 2000 tarihinde yaptığı konuşmada söylediklerine bakmakta yarar var. Şöyle demiş Sezer:

"Anayasa'nın 105. maddesinin ikinci fıkrasında da, Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine... yargı mercilerine başvurulamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 104. maddesinde Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri sayılmış; maddenin son fıkrasında da Cumhurbaşkanının, ayrıca... kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getireceği ve yetkileri kullanacağı öngörülmüş; 105. maddenin birinci fıkrasında da, 'Cumhurbaşkanının ... diğer kanunlarda ... tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri...'nden söz edilerek yasa koyucuya Cumhurbaşkanına tek başına idari işlem yapma yetkisi yapma olanağı tanınmıştır. Böylece, Anayasada sayılanlar dışında yasa koyucuya idari yargı denetiminin kapsamını daraltma konusunda yetki verilmiştir. Kişilerin hukuksal durumlarını etkileyebilecek olan ve Cumhurbaşkanının Devletin başı sıfatıyla değil, yürütme organının başı sıfatıyla tek başına yapacağı işlemlerin yargı denetimi dışında tutulması hukuk devleti ilkesi ile uyuşmaz."

Aynı konuşmada, Sezer, Anayasanın 125. maddesinde Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemlere yargı yolunun kapalı tutulmasını da eleştiriyor. Sezer'in, Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarında, Cumhurbaşkanının hükümetçe gerçekleştirilen atama kararnamelerinde son söz sahibi olmasına yazdığı şerhlerle itiraz ettiği de biliniyor.

Aslında sistemin işleyişi yönünde kulak verilmesi gereken eleştiriler bunlar... Geniş yetkilere sahip 'sorumsuz' Cumhurbaşkanı ile siyasal iktidar arasında uyumsuzluk bulunduğunda sistem tıkanıyor çünkü. Tıkanıklığın ülkeye yüklediği faturanın ise haddi hesabı yok.

Türkiye bir yıl sonra yeni bir Cumhurbaşkanı seçecek ve kimin o koltuğa oturacağı şimdiden herkesin ilgisinde. İlginin pek çok sebebi olabilir, ama o makamda oturan kişinin istediği taktirde sistemi kilitleme gücünden de kopuyor gürültü.

27 Mayıs'ın 46. yıldönümü bugün. Biraz geç kalmış olsak da, Cumhurbaşkanına tanınmış yetkilerin fazlalığını tartışmaya açsak daha doğru bir iş yapmış olmaz mıyız?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi