T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 MAYIS 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Milli güvenlik ve öncelikli tehdit

Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı, TSK, YÖK ve Hukuk organlarının tamamı, toplum olarak güvenebileceğimiz en üst düzey akıl kurumlardır. Toplumsal bütünlüğümüzün, barışımızın ve huzurumuzun teminatı bunlar. Toplumun değişik unsurları arasında bir ihtilaf olsa olaya vukuf edip adil ve makul bir çözüm bulması umulanlar bunlar. Ülkemize yönelik bir ihanet sözkonusuysa kül yutmaması, semamızda kuş uçsa, topraklarımızda yılan gezinse kendilerinden kaçmaması beklenenler de bunlar.

Peki bütün bunlar aynı anda, hep beraber basit bir tetikçi tarafından nasıl bu kadar korkunç bir biçimde yanıltılabilir? Akıl almayacak bir durum bu. Olayın ciddiyetinin yeterince farkında mıyız, bilmiyorum. Danıştay'a yapılan saldırı bu akıl kurumlarını çok kolay yanılttı ve bu sayede içinde cinayet de olan bir manipülasyonu başarıyla sahneye konuldu.

Türkiye'nin güvenebileceğimiz en üst düzey kurumları bu tür manipülasyonlara işte bu kadar açık bir görüntü veriyor. Bir gün içinde günlerdir izlediğimiz bütün bağlantıları bir bir ortaya çıkan katil, resmen bütün kurumlarımızla dalga geçmiş. Geçebilir. Onun işi bu. Ama bu dalgaya bu kadar çok kurumumuzun bu kadar kolay gelebilmesi düşündürücü değil mi? Bu kurumlarımızın her birinin bünyesinde çalışmakta olan istihbaratlar, en üst düzey yetkililerimizi muhtemel bazı tuzaklara karşı uyaramıyor mu?

Durum buysa, toplumca, milletçe çok büyük bir tehdidin altında olduğumuz çok açık değil mi? Ortaya çıkan örgüt son 35 yıldır Türk toplumu ve siyaseti üzerinde her konuda istediği yönlendirmeleri yapabilmiş, bu sayede toplumu kamplara bölmüş, birbirinden nefret eden, birbirine kin besleyen toplumsal kesimler yaratmış. Üstelik bu örgütün sivil ve yasal uzantıları toplumun her kademesinde, ekonominin her sektöründe en yasal ve saygın işlerde çalışmakta, bürokrasinin ve basının en üst düzeylerine kadar nüfuz edebilmektedir.

Alabildiğine organize ve yaygın olan bu örgütün son yıllardaki en önemli icraatı ve maalesef başarısı toplumu birbirinden nefret eden kamplara başarıyla bölmüş olması. Türk-Kürt karşıtlığını körükleyen bir dizi eylemleri ve söylemleri var. İstedikleri kampın lehine görünmek üzere yüzbinleri halkın tepkisi diye sokağa dökebiliyor.

Sivas olayları üzerine biraz daha cesaretle gidilse altından bu örgütün çıkacağına emin olabilirsiniz. Bu sayede Alevi-Sünni karşıtlığı körüklenmiştir. Bunun için Gaziosmanpaşa'da sahneye sokulan açık provokasyonda aynı imza okunuyor. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu cinayetlerinde de gördüğümüz aynı imzayla laik-anti laik çatışması körüklendi. Türkiye'nin son yirmibeş yılına damgasını vuran ve hukuk aklını felç edip yerine husumetin duygusallığını ikame etmiş olduğu için bir türlü halledilmeyen Başörtüsü yasağının bu örgütün provokasyonlarıyla, yasal değilse bile, psikolojik desteğini bulduğu çok açıktır.

Bu örgütün son yıllardaki icraatlarının toplamını kestirmemiz bile mümkün değil. Ancak şu etkisi açık. Türkiye birbiriyle hiçbir şekilde konuşamayan, hiçbir konusunu tartışamayan, bir kesimi diğerinden nefret eden kesimlerle dolu bir toplum haline gelmiştir. Üstelik bütün bunlar yapılırken Türkiye Cumhuriyetinin, laiklik, cumhuriyet, Atatürk, Bayrak gibi en üst düzey değerleri hoyratça kullanılmış. Toplumsal mutabakatın konusu olması gereken bu değerler toplumsal bölünmenin araçları ve vasatları haline getirilmiş.

Sosyolojik değerlendirmeler Türkiye'nin güvenliğinde bir nebze dikkate alınacaksa, sorumuzu soruyoruz: Türkiye'nin milli güvenliğini daha önce tehdit etmiş ve başarı şansını bu kadar çok yakalamış başka bir "yakın tehdit" hatırlıyor musunuz? Bölücülükse bölücülük, irticaysa irtica (üstelik Türkiye'yi Cumhuriyet öncesine, saltanatın da parlak değil en karanlık devirlerine götüren bir irtica), halkı askere karşı soğutmaysa o da fevkalade başarılıyor. Memleketin handiyse bütün tersaneleri ve en kilit mevkileri işgal edilmiş durumda. Bu örgütsel yapı Türkiye'de var oldukça ne toplumsal birlik ve bütünlük sağlanabilir, ne Cumhuriyet ve değerleri toplumla bütünleşir, ne de halkla devlet barışır.

MGK'nun behemehal tehdit değerlendirmesini gözden geçirmesinin zamanı değil mi? Adını bir şekilde koyarak bu apaçık ortaya çıkmış ve gücü ürkütücü boyutlara varmış bu Türkiye Düşmanına karşı bir tedbir düşünmesinin zamanı gelip geçiyor değil mi?


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi