T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 31 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Sorular ve kuşkular

Danıştay saldırısında kullanılan tetikçi Alparslan Arslan üzerindeki bir, otomobilindeki iki silâhı nereden temin etti acaba? MKE yapımı olduğu öğrenilen Cumhuriyet gazetesine attığı bombalar nereden eline geçti? Sınırlı geliri olan genç bir avukatın üzerine kayıtlı emlâk de varmış, kullandığı otomobil de kendisininmiş; bu bolluk nereden?

Dün burada Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan ile Abdi İpekçi'yi öldüren Mehmet Ali Ağca arasında bazı benzerliklere işaret ettim. Ağca da, Arslan da yakalandıktan sonra soruşturmayı yürütenlere aynı türden açıklamalar yaptılar. Bekledikleri de muhtemelen aynı. Ağca, "Göreceksiniz, iki yıl sonra serbestim" demişti, iki yıl bile beklemeden cezaevinden kaçırıldı; Arslan'ın beklentisi de aynı yoldaysa şaşırmam.

Abdi İpekçi'nin kâtilini yakalayan veya yakalanmasına yardımcı olana verilmek üzere çok büyük bir para ödülü konulmuştu. Birisi Ağca'yı ihbar edip yakalattı, ama yüklü ödülü almak için ortaya çıkmadı. Ağca'yı gıyabında yargılayıp idama mahkum eden Abdi İpekçi cinayeti dâvâsının asker yargıcı Gültekin Turan, yıllar sonra, o günleri şöyle anlatıyor:

"Ağca'nın yerini bildirenler hakkında ödül konulmuştu. Her gün emniyete binlerce ihbar yağıyordu. Bir gün birisi 'İpekçi'yi öldüren kişi şu anda Beyazıt'ta Marmara Lokali'nde şu giysilerle oturuyor' şeklinde ihbarda bulunuyor ve hiç beklemeden telefonu kapatıyor. Emniyet'tekiler de ihbarı ciddiye alıp lokale gidiyor. Ağca durumdan şüpheleniyor ve ayağa kalkıp çıkmak istiyor. Emniyet mensupları kendisini tanıyıp gözaltına alıyor. Hemen sorgulama yapmıyorlar. Görgü tanıklarına teşhis ettiriyorlar. Aranan kişi olduğu anlaşılınca sorguya geçiliyor. 'Seni buraya getirmemizin nedeni Abdi İpekçi'yi öldürmüş olman. Seni teşhis ettiler. Anlat bakalım' diyorlar. Ağlamaya başlıyor, orada kabulleniyor. Hazırlanan iddianame ile dâvâ açıyorlar."

Cinayetin perde gerisini, Ağca'nın suç ortaklarını ve azmettiricilerini hiç mi merak etmemiş mahkeme? "Ağca'nın 'Abdi İpekçi'yi ben vurdum, başka bir açıklama yapmıyorum' demesini yeterli buldum. Başka soru sormadım. Baskı gördüğünü iddia ederek (polisteki) ifadelerini kabul etmedi."

İnsan geçmişte yaşananları çok çabuk unutuyor; Gültekin Turan'ın anlattıklarını okurken, Ağca'nın mahkeme heyetini ve cezaevi sorumlularını şaşırtan bir iş yaptığını hatırlıyorum; "Can güvenliğim yok, beni hücreye kapatın" dilekçesi vermiş...

Sonrası da var. Hiçbir sanığın kolay kolay hücreye girmek istemeyeceğini, bu isteğin Ağca'nın öldürülmekten korktuğunun göstergesi olduğunu vurgulayan emekli Hakim Albay Turan, sözlerine şöyle devam ediyor: Tekrar dilekçe verdi. 'Beni hücreden çıkarın' dedi. Hücreye girip çıktı, ondan sonra kaçırıldı. Onu kaçıranlar cezaevinde adam bulmuş, askerî elbise giydirmişler."

Dün yazmıştım, "İpekçi'yi Ağca öldürmedi" iddiasının sahibi Oral Çelik "Onu Kartal Cezaevi'nden ben kaçırttım" da diyor...

Çok uzun yıllar İtalya'da Rebibbia Cezaevi'nde yatan Ağca, kendisi için çıkartılan özel af sayesinde Türkiye'ye iade edilmişti. Türkiye'ye gelişinin üçüncü gününde, Kartal Adliyesi'ne götürülen Ağca, burada, "Abdi İpekçi'nin kâtili ben değilim, ben sadece aktördüm" diye bağırdı. 25 yıl önce poliste ağlayarak suçunu itiraf eden, mahkemeye çıktığında "Tamam, ben öldürdüm" itirafında bulunan Ağca, şimdilerde, "O cinayeti ben işlemedim" iddiasında. Oral Çelik de, gazetelere, "Kahraman o değil, cinayetle bir ilgisi de yok" açıklamasını yapıyor.

Bir an düşünelim: Danıştay saldırısında tetikçi olarak kullanılan Alparslan Arslan, cinayeti işledikten sonra elini kolunu sallayarak kapıdan çıkıp gitseydi bugün neleri konuşuyor olacaktık? Binanın güvenlik kameraları bozuk olduğu için görüntüsü bilinmeyecek, görgü tanıklarının vereceği bilgilerle yol aranacaktı... Tetikçinin bir avukat olabileceği kimsenin aklından geçmeyecekti...

Acaba Danıştay saldırısını planlayanlar, ele geçmeseydi, 'suçlu' olarak onu mu yoksa bir başkasını mı polise teslim edeceklerdi? Polise gelecek ihbar telefonuyla kim yakalatılacaktı? O mu, bir başkası mı? Bu soruların cevabını öğrenmemiz mümkün olmayacak...

Ancak, cevabını merakla beklediğim başka sorularım var: "Alparslan Arslan cezaevine gittiğinde 'Beni hücreye kapatın' dilekçesi verecek mi?" bunlardan biri... Bir diğeri de şu: "Fırsat yakalanırsa, Alparslan Arslan da cezaevinden kaçırılır mı?"

Ünlü şarkımızı hatırlamanın zamanı: "Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?" Alparslan Arslan'ın sağ ve sağlıklı olarak mahkemeye çıkması için her çaba gösterilmeli.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi