T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 NİSAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Siyaseti 'uc beyi' kılmak

Bir toplumun hayatı tabii ki "siyaset"ten ibaret değildir. İşin "toplumsal", "ekonomik", "dinsel-bilimsel" onlarca yanı daha vardır. Ama bütün bunları yan yana koyup aralarından bir "uc beyi" seçmeye koyulursanız, seçiminiz tabii ki "siyaset" olacaktır. Yani özetle, bir toplumun ufkunu çizecek olan "siyaset"tir.

Geçen hafta Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu'nun bazı merkezlerinde yaşanan olayların bir daha tekrarlanmaması ve yerini kavgasız-döğüşsüz yeni bir "iletişim" tarzına bırakması da ancak "siyaset"in rehberliği sayesinde olacaktır.

"Kürt meselesi"nden söz ediyoruz tabii ki... Ülkenin yirmi yıldır bütün enerjisini ve çucuklarını yiyen bu meseleyi de çözecek olan "siyaset"tir. Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu'nun bir ay kadar önce toplanan "Kürt Konferansı"nda yaptığı çağrıyı aktarmıştım. 1980'lerin sonunda, 90'ların başında bu ortama doğmuş çocukların durumuna dikkat çeken Tanrıkulu'nun çağrısı bu yeni "kuşakla öncekiler arasındaki iletişimsizliğe (mutlaka) bir çare bulunması yönündeydi.

Geçen haftanın olayları gösterdi ki, bir öngörü ancak bu kadar isabetli olabilir... Diyarbakır, bir meslektaşımızın sözleriyle "bir çocuklar kenti"dir. Okulsuz, yoksul, umutsuz yüz binlerce çocuk.... Ve onların bir bölümü, Ahmet Türk ne kadar "bankaların tahrip edilmesi, esnafa yönelen şiddet olaylarını nefretle kınıyorum" diye çırpınırsı çırpınsın, artık ellerinde taşlarla sokaklardadır. (Bu arada yeri gelmişken, Ahmet Türk'ün üç yaşında parkta boynuna kurşun isabet ederek ölen çocuğu hatırlatarak Başbakan'a yönelik dile getirdiği şu haklı "sitem"i de unutmayalım derim: "..niye hiç değilse üzüldüğünü ifade etmiyor?")

Biz dönelim tekrar "siyaset"e yakışan en güzel sıfatlardan birisi olan "uc beyliği" meselesine:

Günümüzde "kimlik siyaseti"ne ilişkin talepleri eskiden olduğu gibi külliyen reddetmek artık olacak iş değil. Bu çerçevede dile getirilen hak taleplerinin hepten ortadan kalkabileceğini düşünmek ise haddinden fazla hayalci bir tavır. O halde burada da "siyaset"e önemli bir görev, bir "uc beyi" görevi düşmüyor mu? Bu tür hak taleplerinde aklımıza ilk gelen formül de "adem-i merkeziyetçi" bir idare tarzı olduğuna göre, "siyaset"in elini bu taşın altına da sokması gerekmiyor mu?

Bildiğiniz gibi "adem-i merkeziyetçilik" dendiği zaman akla, merkezin otoritesinin üç farklı alanda dağıtımı gelir: 1.Kültürel alanda. 2-İdari alanda. 3-Siyasi alanda. Bu üç tarz, takdir edersiniz ki, birbirinden çok farklıdır. Bunlardan ilki, kültürel hakların (içinde Okul'a ilişkin olanlar da dahil) resmen ve doyurucu bir biçimde tanınması; ikincisi yerel yönetimlere tanınan yetkinin genişletilmesi; üçüncüsü ise ülkedeki siyasi yapılanmanın dönüştürülerek federatif bir yapının inşasıdır.

Bu çerçevede bakalım şimdi: Tartışılmasının bile çok erken olduğunu hatırlayıp üçüncü "tarz"ı bir kenara koyacak olursak, "siyaset" ilk iki tarza ilişkin olarak ortaya hiç mi bir şey koyamaz? Kürt nüfusun yoğun olduğu Güneydoğu'daki devlet okullarında Kürtçe'nin seçmeli ders olarak programa konması çok mu fazla bir istektir sizce? Bu uygulamaya sonradan pekala, Kürtçe öğrenmek isteyen öğrencilerin makul sayılarda olduğu okullarda da geçilebilir.

Ayrıca şu "Kürtçe yayın" meselesi. Diyelim ki Diyarbakır'da bir televizyon kanalına RTÜK'ün öngördüğü gibi (bunun "gülünç" bir örgörme olduğunu not edelim) haftada 5 saatçik değil de diyelim 55 saat Kürtçe yayın hakkı tanındı. Bu uygulamadan "rejime yönelik" ne gibi bir "kötülük" çıkar? (Bu konuda Ahmet Türk'ün şu tespitini de yerinde buluyorum: "ROJ TV'yi sahiplenmemizin nedeni politikası değil.")

Sonra diyorum, "adem-i merkeziyetçilik"in "idare"yi ilgilendiren ikinci ayağı; "Siyaset"in bu konuda da (bir "uc beyi" olarak) oynayacağı rol yok mu?

Sonuç olarak, benim açımdan, "siyaset" daima bir adım ilerde gitmelidir. "Kürt meselesi" söz konusu olduğunda da böyle. Öyle bir "uc beyliği" ki, PKK ve onun çizgisinde siyaset yapanlar -bırakın onu arkada bırakmayı- ona yetişemesinler.

Siyaset daima bir adım ilerde...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi