|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 4 NİSAN 2006 SALI | ||
|
|
Ekonomi yönetiminin üst düzeyinde boşalan koltuklara atamanın neden engellendiği artık iyice netlik kazandı. Daha üç yıl öncesine dek hızla uçurumun kenarına doğru yol alan ekonomisiyle Türkiye'nin kötüye gidişatını durdurmuş olmak demek ki yetmiyormuş. Ülkeyi dış politikada içinde bulunduğu açmazdan kurtarıp politika alternatiflerini çoğalmak, önünü açmak da yetmiyormuş. Gördük ki, tüm şartlara rağmen başarılı olmak, hükümetin belli konularda artık kendi inisiyatifini ortaya koyması için gerekçe olmuyormuş. Hükümet, beraber çalışacağı insanları atayamazmış. Ekonomiye öyle bir güven gelmiş ki, Merkez Bankası Başkanının atama sürecini bir kriz tehdidi ile şartlandıranların hesapları boşa çıktı. 2005 başından beridir ekonomideki gidişatın hayra alamet olmadığını işleyenlerin öngörüleri yanlış çıktı. Cuma günü 2005 yılının son çeyreğine ait büyüme verileri açıklandı. Son çeyrekte gayrisafi milli hasıla % 10,2 büyümüş. Gayrisafi yurtiçi hasıla ise % 9,5. Problemler yok mu? Tabii ki, var. Biz bunları ve çıkması mümkün tüm sıkıntıları, 2003 yılından beridir bu köşede irdeliyor ve gösteriyoruz. Söz konusu meselelerin çözümünün, medya aracılığıyla dayatılandan farklı politikalarda olduğunu işliyoruz. Öyle sanıyoruz ki, bu meseleler, artık hükümetin de birinci önceliği. Bu meselelerin üzerine gitmek için hükümetin ithal olmayan çözüm arayışı giderek kendini gösteriyor. Hükümet daha güçlü bir ekonomik kurmaylar heyetini oluşturmayı da zaten bu yüzden istiyor. Zira artık bu meselelerin üzerine gitme zamanı geldi. Ekonomi istikrar kazandı, büyüme kendi kendini besler hale geldi. Buyurun verilere birlikte bakalım: 2005 yılında Türkiye'nin milli hasılası 361 milyar dolar seviyesine çıkmış. Son açıklanan işgücü anketine göre ülke nüfusu 72 milyon kişi. Yani kişi başına brüt milli gelir düzeyimiz 5 bin doların üzerine yükselmiş. Diyeceksiniz ki, dolar kuru. Doğrudur, ama son iki yılda ülkeler arası enflasyon farkı o kadar azaldı ki. Kaldı ki, sabit fiyatlarla milli gelir artışı da % 7,4 olmuş. Ortada kayda değer bir artış var. Bu büyümeye üretim kanadından en ciddi destek, tahmin edileceği gibi inşaat sektöründen geliyor. Son çeyrekte % 14,8 yıl toplamında % 21,5 büyümüş bu kesim. Esasında son çeyrekte tarım dışındaki tüm önemli kesimlerin kayda değer büyüdüğü gözleniyor: Ticaret % 10, ulaştırma ve haberleşme % 15, imalat sanayi % 9,5. Özellikle imalat sanayindeki gelişme önemli; çünkü bilindiği gibi bu sektör, ilk çeyrekte % 6,6 büyüdükten sonra ikinci çeyrekte ancak % 3,2, üçüncü çeyrekte de % 5,5 büyüyebilmiş, bu durum sanayi üretim endeksindeki gelişmelerle bir arada ele alınınca da "sanayisiz büyüme olmaz" eleştirilerine konu olmuştu. Öte yandan harcamalar kanında büyümenin büyük ölçüde özel kesim yatırım harcamaları sayesinde devam ettiği gözlemleniyor. Özel nihai tüketim harcamalarında da % 16,7'lik bir artış kaydedilmiş son çeyrekte. Bu, büyük ölçüde dayanıklı ve yarı dayanıklı tüketim harcamalarından kaynaklanıyor. Ancak hizmet ve gıda tüketimi de yerinde saymamış, bu kalemlerde de önemli artışlar olmuş. Öte yandan ihracat artışları da son çeyrekte yeniden ivme kazanmış. Pembe tablo mu ortaya koyuyor tüm bunlar? Hayır. Türkiye ekonomisinin önünde işsizlik ve cari açık gibi iki önemli mesele var. Bu meselelere yaklaşım, ekonomi yönetiminin bakış açısıyla yakından ilişkili. Ekonomi yönetimindeki yeniden yapılanma gayretini tökezletmeye çalışmak, Türkiye'nin hayrına değil.
|
![]()
![]()
| |||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |