T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 NİSAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yusuf KAPLAN

Cansever'in Şaheseri: Sinan'la Zirve (4)

"Cansever'in Sinan'la zirvesi"ni okurken, Sinan'ın neden insanlık tarihinin en büyük mimarlarından biri olduğunu bihakkın öğrenme imkânına kavuşuyoruz. Burada Cansever, bize yalnızca büyük bir mimarı ve eserini anlatmıyor; Sinan'ı, derin nefes alarak yeniden-okuyor ve karşımıza, bugün de bize çok esaslı şeyler söyleyebilecek bir dâhî'nin, vahyin sunduğu, zamanları ve mekânları aşan derûnî fikir, sanat, hayat ve varlık tasavvurunu nasıl ufuk ve çığır açıcı bir dille ve ruhla yeniden-ürettiğini, bugüne ve yarına taşıyabilecek derin ve geniş sahanlıklarda iş gördüğünü, özetle medeniyetimize mimarî ile sınırlanamayacak muhkem hayat ve hayatiyet kaynakları açtığını gözler önüne seriyor.

Sinan'la zirvesi'nden bize üç eser armağan ediyor Cansever üstadımız; o yüzden Cansever'in Sinan eseri'ni şaheseri diye görmek gerekir diye düşünüyorum.

Bu üç eserden birincisi, bütün yönleriyle enfes bir şekilde çizilen Sinan "portre"sidir. İkincisi, bütün varlıkların emniyetini teminat alma, emanetini üstlenme mükellefiyeti ile insanı, varlığı ve dünyayı güzelleştirme, insana, varlığa ve dünyaya güzellikler katma ilâhî teklifini üstlendiğini müdrik bir ümmetin, âlemlere rahmet olarak gönderilen, kâinâtın övüncü, bir eline güneş, bir eline ay verildiğinde bile bu emaneti bihakkın koruma ve kollama iddiasından vazgeçemeyeceğini ifade eden kutlu bir önderin ümmeti olma mümeyyiz vasfıyla Sinan'ı Sinan yapan, bütün varlıklar âlemini aynı anda kucaklayabilen, sulh, sükûn, adalet ve hakkaniyete dayalı bir medeniyetin haritasını ve alfabesini çıkaran bir eser var karşımızda. Üçüncüsü de, yeni Sinan'ların nasıl yetiştirilebileceğini ve yeni bir medeniyet tasavvurunun nasıl geliştirilebileceğini gösteren ve başlı başına bir sanat eseri gibi duran; kitabı baştan sona karıştırdığınızda sizi Sinan'ın eserleri üzerinden İslâm ve Osmanlı medeniyetinin ruhunu solumanıza imkân tanıyacak doyumsuz bir şiirsel yolculuğa çıkaran Sinan kitabının kendisi.

Kitabın bu özelliğini kitabı eline alan herkes hemen fark edebilir. Nitekim, kitaba bir sunuş yazan Albaraka Türk'ün mütevazi ama parlak müdürü Adnan Büyükdeniz, daha yazısının ilk paragrafında okuyucuyu, sunuşu okumayı bırakıp kitabı baştan sona kadar sayfa sayfa, sayha sayha bir güzel gözden geçirmeye davet ediyor.

Cansever, eserini bir şiir yazar gibi tasarlamış ve yazmış: Üstad, Sinan'ın belli başlı bütün eserlerini fotoğraflar eşliğinde tanıtıyor ve okuyucuyu, bir yandan, eserlerin içinde gezdirirken bilgili ve bilinçli bir şekilde seyahat edebilmesi için özlü fotoğraf altı açıklamalarla zenginleştirilen fotoğraflar aracılığıyla Üsküdar'daki veya Beşiktaş'taki bir eserden tarihî yarımadanın nasıl görüldüğünün karesini çekerek bizi nefis bir sanat, hayat ve tarih yolculuğuna çıkarıyor.

Öte yandan da, eserden esere, şehirden şehire özellikle Osmanlı medeniyet coğrafyasında Tuna boylarından Yemen illerine kadar muhteşem bir zihinsel, kültürel ve coğrafî bir yolculuk yaptırıyor bize. Ortaya çıkan şey, sadece büyük bir mimarın hayatı ve eseri olmakla kalmıyor; bir medeniyetin müziği, şiiri, ruhu, felsefesi, hayat ve varoluş hikâyesine dönüşüyor.

Aslında Cansever'in mimarî üzerinden söylediklerinden güçlü bir medeniyet felsefesinin temel ilkelerini de çıkarmamız mümkün olabilir, diye düşünüyorum.

Bütün büyük medeniyetlerin iki temel ekseni vardır: Birincisi, yaratıcı ruh, ikincisi ise kurucu irade.

Medeniyetler bu iki eksene aynı anda sahip olabildikleri zaman, insanlığın sorunlarına kalıcı çözümler önerebilme imkânları, vasatı ve vasıtaları üretmekte zorlanmazlar. Cansever'in İslâm mimarisinin temel ilkesi olarak belirlediği tevhid ilkesinin, aslında geliştirilebilecek veya yeniden hayatiyet kazandırılabilecek medeniyet tasavvurunun yaratıcı ruhunu; adalet ilkesinin ise kurucu iradesini oluşturabileceğini söyleyebiliriz.

Cansever'in Sinan'la zirvesi, insanlığın temel varoluş meselelerinin kalıcı şekillerde nasıl çözümlenebileceğini gösteren çığır açıcı yeni ufuklar sunuyor önümüze. O yüzden Cansever üstadımızın bu şaheseri, bu "quartet"i fazlasıyla hak ediyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi