|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 11 NİSAN 2006 SALI | ||
|
|
Şiddet bir yanıyla hedefine kolay ulaşıyor. Güneydoğu'ya döşenen mayınlar, büyük kentlerde patlayan bombalar sadece can almakla kalmıyor. Bu eylemlerin, yiten canların ortaya düşürdüğü ateş, zihniyetleri, siyaseti, beklentileri de kuşatıyor. Bir kesim bu şiddeti doğrularken, diğer kesim şiddete yine şiddet üzerinden lanet okuyor. Yaşanan "şiddet merkezli kutuplaşma"da demokrasi, akıl, sorun tespiti, analiz, anlama gibi faaliyetler, zihni ve siyasi hakemlik araçları değer kaybediyor. Soralım: Bu koşullarda "Kürt sorununun çözümü"nde nasıl yol alınabilir? Toplumsal ve siyasi aktörlerin demokrat olmadıkları, demokratlığa yanaşmadıkları bir ortamda, demokratik dilin bir anlamı var mıdır? Vardır... Hem de her zamankinden çok... Bizce şu açık: Son iki yıldır yaşanan demokratikleşme ve özgürlükler alanının genişlemesi Kürt sorunu açısından her biri ters istikamette iki etki yapıyor. Bir yandan PKK tipi örgütlerin kendi alanlarındaki meşruiyeti azalıyor, bölünme eğilimleri ortaya çıkıyor ve Kürt sorununun farklı ses ve görüşler tarafından da ifade edilme, yani çoğulculaşma ve demokratikleşme olanakları doğuyor. Öte yandan PKK'nın alanı kontrolunu yeniden ve tam olarak sağlamak için tutturduğu şiddet politikası, siyasi muhaliflerin susturulması ve kimi örgüt üyelerinin tasfiye edilmesiyle, tüm Kürt aktörlerini bir zorunluluk sistemi içinde katı, hiyerarşik, "stalinist" yeni bir yapılanmaya tabi tutuyor. Kürt politikasına hakim olan bu "hiyerarşik doku" iyice güçlenmiş ve son günlerde doruk noktaya ulaşıyor... Bu artışın her tür demokratik duruşla, bölge ve Kürt sorununa demokratik bakışla çeliştiği açıktır. Her şeyden önce bölge insanının, bölgedeki kentlerin yaşadığı değişim, farklılaşma, karmaşıklaşma, hatta bireyleşme eğilimiyle, yani "toplumsal düzeydeki çoğulcu yapı"yla "Kürt politikasının çoğunlukçu yapı"sı arasında kabul edilemez bir tezat, bir hükümranlık ilişkisi vardır. Nitekim bunun sonucu, PKK'nın demokratikleşmeye rağmen, belki de o yüzden, alan kontrolunu tekrar kurmak, çevresine nüfuz etmek için silaha sarılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Eşit ağırlıklı iki istikamet oluşunca, sorun bir tercih ve yönlendirme sorunu olmaya yüz tutar. Fırsat da böyle doğar. Nitekim Türkiye'de siyasi iktidar, sivil kesimler, sorunun içinde yaşayan aktörler, kanaat önderleri bu "istikametlerden birincisi"ne ağırlık koyabilir. Unutmayalım: Sorunun çözümünün tek yolu demokrasidir. Demokrasi terörü yok etmez ama uzun vadede kaynağını söndürür. Mesele demokrasi dışındakini demokrasiyle sıkıştırmak, hamle üstünlüğüne sahip olmak ve cazibe merkezi haline gelmektir. Zor ve uzun bu süreç, imkan dahilindeki tek süreçtir. İçerik açısından bizce resim böyle yorumlanmalı... Bu yorumun ilke ve demokratik duruş açısından da kafa karıştıran bir yönü yok... Aksine... Nasıl? Yanıtı daha önce yaptığımız gibi Michel Foucault'ya bırakılım... 1970'lerde sarfettiğini ünlü sözlere başvuralım: "'...'Herhangi bir ölüm, bir çığlık, bir başkaldırı toplumun genel çıkarı karşısında değer taşımaz', 'şu ya da bu ilkenin içinde bulunduğumuz özel koşullarda anlamı olamaz' diyen adama stratejist deniyorsa eğer, benim için bu stratejistin siyasetçi, tarihçi, devrimci, şu ya da bu haklı davanın yandaşı olmasının önemi yoktur. "Benim teorik ahlakım bunun tersidir; anti-stratejiktir: Anti-stratejik olmak tek tek ve her özgürlük arayışlarına saygılı, evrensel değerleri tahrip eden her iktidara karşı tavizsiz olmak demektir. Bu, basit, ama zor tercihtir. "Çünkü her şeyi aynı anda sorgulamayı gerektirir. Biraz, herhangi bir sorunu şekillendiren, yönünü etkileyen 'tarih'in dışında kalmayı, biraz da bu soruna kaçınılmaz olarak sınırlar koyan 'siyaset'in gerisinde durmayı gerektirir... "Bu benim işim: Bunu yapan ne ilk ne tek insanım. Ama onu seçen benim..."
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |