T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 NİSAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

Turgut Özal'ın hâlâ aranıyor olması tesadüfi değildir...

Merhum Turgut Özal'ın ölümünden bu yana on üç yıl geçmesine rağmen hala aranıyor olması, özlemle ve büyük bir samimiyetle hatırlanması üzerinde durulması ve bazı dersler çıkarılması gereken bir husustur.

Türkiye'de, hadi Osmanlı dönemini bir yana bırakalım Cumhuriyet döneminde, biraz daha daraltırsak çok partili demokrasi döneminde, onlarca bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı gelip geçmiştir. Bunlardan öte dünyaya göçenlerden kaç kişi Merhum Özal gibi hatırlanıp aranmaktadır?

Herhalde bir elin parmakları kadar bile değildir.

Ölümünden on üç yıl sonra bir mevlit programı düzenleniyor ve ülkenin muhtelif yerlerinden binlerce kişi geliyor, onu rahmetle anarak adeta bir özlem gideriyor, eksikliğini hissediyor ve farklılığına dikkat çekiyor…

Üzerinde düşünülmesi gereken temel soru Merhum Özal'ı farklı kılan özellikler nelerdi? Toplumun değişik kesimleri onda neler gördüler ki bu kadar sahiplendiler?

On üç sene öncesine gidip Özal'ın cenaze törenini hatırlayalım. Binlerce insan O'nun arkasından göz yaşı dökmüş ve "sivil cumhurbaşkanı", "demokrat cumhurbaşkanı", "Müslüman cumhurbaşkanı" gibi pankartlar açmışlardı.

Bugün toplumun özlemini duyduğu yine bu nitelikler olmalıdır.

Evet Merhum Özal sivil bir cumhurbaşkanı idi. O bir bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı olarak elbette "politik toplum"a mensuptu. Ancak şimdiye kadar oluşmuş geleneklere pek uyan biri değildi. Davranışları, hayatı, tepkileri sivildi. Sivil kesime mensup kişiler gibi yaşıyor, onlar gibi tepki gösteriyor, onlar gibi davranıyordu. Şort giyiyordu, tişörtle toplum içine çıkıyordu, müzik dinliyordu, tiyatroya, sinemaya, gazinoya gidiyor sıradan insanlar arasına karışıyordu. Toplum onun şahsında kendisini buluyordu. Pek çok konudaki tepkileri sivil insanlar gibiydi. Bütün sorunlarına rağmen eşiyle el ele vererek halkın içine çıkıyor, hepimiz gibi çocuklarıyla sorunlar yaşıyordu. Asla fildişi kulesinde değildi, çarşıda pazarda karşılaşmak mümkündü.

O toplumun gözünde inançlı bir müslümandı. Cumaya gidiyor, tekkede diz çöküyor, zikir yapıyor, dua ediyor, tevekkül gösteriyordu. Buradan diğer siyasiler bunları yapmıyor veya Müslüman değildiler anlamı asla çıkmamalı. Merhum Özal'ın Müslümanlığı topluma daha sempatik, gerçekçi ve hoş geliyordu. Mesela O, başörtüsünü sorun yapmadığı gibi başı açıklığa karşı da bir tepkisi yoktu. İnsanları olduğu gibi kabul ediyordu. Aynen toplumun büyük çoğunluğunun yaptığı gibi. Hepimizin ailesinde hem başı örtülüler, hem de başı açıklar var ve asla bir sorun teşkil etmeden birlikte yaşamaya devam ediyoruz. Toplum farklılıklarla birlikte yaşamayı biliyor, farklılıkları kendi arasında sorun yapmıyor. Zaten toplumsal hayat ve gerçeklik farklılıklar üzerinde kurulu bulunuyor. Merhum Özal da bunu biliyor ve normal karşılıyordu.

Diğer yandan Merhum Özal demokrat bir liderdi. Halkın oyuna, tercihine saygı duyuyordu. Çoğunculuğu yadsımıyor bir avantaj olarak görüyordu. O bir mühendisti ama toplum mühendisliği yapmıyordu. Türk seçkinlerinin bir türlü vazgeçemedikleri toplum inşasına yönelmemişti. Dünyanın nereye doğru gittiğinin farkındaydı ve ülkesinin bu gelişmeleri ıskalamaması gerektiğini savunuyordu.

O kendi toplumuyla barışık olmanın yanında dünya ile de barışıktı. Komşularla olan sorunları barış ve diplomasi yöntemleriyle çözmekten yanaydı. Gerektiğinde güç kullanılmasından da kaçınmıyordu. Ancak devletlerarası ilişkilerde klasik güç kullanımı yöntemlerinin artık gündemden düştüğünü ve yerini ekonomik ilişkilerle teknolojik gelişmelerin aldığının farkındaydı.

Merhum Özal, toplumu dünyaya açmaya çalışıyordu. Başkalarından yardım dilenmektense iş yapmayı önemsiyordu. Öncelikle insanımızın yıllardır incinmiş, kırılmış ve rencide olmuş gururunun ve kendisine güveninin sağlanması gerektiğine inanıyor ve bunun için çaba gösteriyordu. Türk insanı inanılması zor bir kompleks içindeydi ve dünya ile ilişkileri sorunluydu. Bunun aşılabilmesi için çok çaba göstermişti.

Turgut Özal milletimizin gönlünde kalıcı bir yer edinmiştir. Onun bu yeri tesadüfi değil politikalarının, kişiliğinin ve gerçekleştirdiklerinin bir sonucudur. Onu rahmetle ve minnetle anmak yapılabilecek en mütevazi bir davranıştır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi