T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 NİSAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Kamu düzeni

Sayın Baykal sormuş: -Sen kızının başının zorla kapatılmak istenmesini ister misin? (Radikal, 18 Nisan 2006). Kimse, zorla baklava yemek bile istemez! Ancak, bu sorunun bir de şöyle sorulması mümkün: Sen kızının başının zorla açılmak istenmesini ister misin? Şahane ve hakîmane üslûpla sorulan bu "çağın ürpertici ve titreyip kendine getirici" muhteşem sorusunun böyle de sorulabileceğini düşünen Baykal; bunu önlemek için derhal eklemiş: Bugün Türkiye'de kimse kimsenin başını zorla açtırmıyor!

Doğru mu? Yazık ki doğru değil! 1987-1998 arasında hiç değilse üniversiteli öğrenci kızlar için bu beyanın doğru olduğu söylenebilirdi. 1998'den itibaren, İstanbul Üniversitesi eski rektörü, o zamanki YÖK başkanı adaşı ile birlikte, kuyuya öyle bir taş attı ki bugüne kadar kırk akıllı çıkaramadı. Baykal da çıkaramıyor. "Zor yok" diyor. Zor, sadece Baba Pehlevî döneminde İran'da yapıldığı gibi, cebren, kadınların örtülerini polisin yırtması şeklinde mi olur? Hatta o zaman bile, duyduğuma göre, başın örtülmesine karışılmıyor, sadece "çarşaf" yerine "kadın şapkası" kullanılması isteniyordu. Tebriz'de kadınlar 1934-35 yıllarında "çarşafın yeri güllü şapkadır" tarzında ağıtlar yakıyordu. Bizde bugün elbette "sokakta başörtüsü yırtma" gibi "zorla Batılaştırma" uygulaması yoktur, ancak zorun sadece dar anlamı mı vardır? "Keyfin bilir, istersen başını örtersin, ancak, bedelini de ödersin, üniversite öğreniminden, mesleğini uygulamadan kamusal alan saydığımız yerlerde salınma olanağından yoksun kalır, paryalaştırılmış kadın olursun" demek de ve dediğini gerçekleştirmek de "zor"un ta kendisi değil midir?

1994'de, "Kadın bu konuda kendisi karar vermelidir, ne baş örtmede, ne de baş açmada kadının zorla yönlendirilmesi sözkonusu olmamalıdır" dediğim için, "irtidad ettiğim"e hükmedilmiş idi. Dört yıl sonra yalancı bahar veya pastırma yazı havasının karakışa dönüştüğünü gören bazı irtidad fetvacıları, bu kez de "ulülemr böyle takdir ederse ulülemre itaat vaciptir" yönünde ağız değiştirdiler. Bu kez de "zorla açtırma da Hukuk Devleti ilkelerine aykırıdır" dediğimi gören kadılar ve cadılar irtica' fetvasını vermekte gecikmediler. (Fetret deminde ahvâl hayfâ ki pek feci'dir/Kim doğru söylüyorsa, mürtedd ve mürteci'dir)

Hukuk Devleti bilincinin yüksek olduğu ülkelerde, kimsenin yolunda, kırk akıllının çıkaramayacağı taşlar atılan dipsiz kuyular yoktur. Durum açıktır. Aslolan ibahedir. Hürriyet asıldır, ilkedir. Hürriyetin sınırlanabilmesi için, yapılmak istenen eylemin "emredici kurallar"a aykırı olması gerekir. Emredici kuralların temelinde hangi mülâhazalar olabilir? Bu kurallar ya kamu düzenini koruma, "zarar-ı âmm"ı def' için "zarar-ı hâss"ı ihtiyâr etme kuralları, hürriyeti sınırlayan (yazılı) kanun kuralları, yahut genel ahlâk üzerinde uzlaşım varsa, yazılı olmayan emredici kurallar anlamında: ahlâk kuralları olabilir. Diğer bir deyişle: hiç değilse nazarî olarak, "yazılı olmayan, fakat Hukuk Düzeni'nin kendilerine yaptırım (müeyyide) bağladığı ahlâk kuralları"nın varlığı kabul edilebilir ise de, "yazılı olmayan, bir Kanun'da ifadesini bulmayan kamu düzeni töreleri"nin varlığını kabul etmek, Hukuk Devleti'nin temeline bomba koyup berhava etmek demektir. Gelgelelim, Anayasa da bu söylediğimi söyler, temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanacağını belirtirken (m. 13), Anayasa'nın Başlangıç bölümü devreye girer ve "Onüçüncü maddeye kapılıp da ütopyalara dalmayın, ben sizi önceden uyarmıştım, hiçbir faaliyet, benim belirttiğim ve yazılı kanun kurallarında yer alması gerekmeyen kamu düzeni törelerine aykırı olamaz, Anayasa'dan önce siz bu Babayasa'ya bakın!" der.

Sayın Baykal da vakt ü zamanında ve fî tarihinde Hukukçu öğretim üyesi idi. Elinden çıkarmadı ise, önce "Kamu düzeni" konusunda ders kitaplarını ve daha sonra "kimse kimsenin başını zorla açtırmıyor" beyanını bir kez gözden geçirmesi muvafık ve münasip olur.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi