T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 NİSAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Özlem ALBAYRAK

Öbür hortlak!

Henüz avlanmış, apar topar beyaz bezlerle sıkı sıkı sarmalanarak geçici istirahatgahına gömülmüş irtica, daha bir "oh" çekmeye fırsat bulamadan yeniden hortladı işte.

Kurgusal bir korkunun nefretle harmanlanarak ve periyodik süreçlere bölünerek servis yapıldığı bir dönemin daha eşiğindeyiz yine.

Hortlayanın irtica değil de, o köklü paranoya olduğunu anlatmaya kalkarsanız, işinizin çok zor olacağından emin olabilirsiniz, bu bir kesimin aklı selimi, izanı tatile göndermiş sabit fikri karşısında.

Bu kez, olaylar isimsiz bir e-mailin Ali Atıf Bir'in köşesine taşınmasıyla başladı. Teyidi alınmamış, habercilik kuralları "irtica" tehlikesi karşısında olağanüstü hal şartları nedeniyle rafa kaldırılmış olduğu için, "şaibe"ye falan bakmayıp haberin üzerine atlayanlara göre, İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi'nin kantininde öğrencileri hapsetme, zorla Kur'an dinletme, kızların başını kapatma gibi "irticai faaliyetler" yapılmış ve daha da korkuncu, lise kitaplarında "gerici isyanı" olarak anılan "31 Mart"ın yıldönümü kutlanmıştı.

Ertesi gün Dekan Prof. Dr. Yusuf Avcı'nın yaptığı yalanlama ve sözkonusu öğrenci temsilcisinin red açıklaması dahi işe yaramamış, buluttan nem kapmış Baykal'ın, Sezer'in konuşmasındaki "irtica" uyarısından da güç almanın güveniyle giriştiği, "20 yıl sonra kızının başı zorla kapatılsın ister misin?" yollu manşetlik açıklaması geldi.

Hoş tabii...

Adrenalin uyandırıcı, vurucu ve zeka pırıltısıyla çevrili kıvrak bir cümle bu.

Henüz kimse zarar görmemişken, hatta zarara daha 20 yıl varken, kamuoyunu uyardığı cümlesine, mutluluk gözyaşı ve minnetle mukabele etmemek mümkün değil. Zihinlerde payidar kalacaktır bu apoletli sözler, hiç kuşkusu olmasın.

İrticanın, burnu sürtülmüş, sözü bitmiş muktedirlerin can havliyle sarıldığı bir dal olma özelliğini bilmiyor değildik elbette...

Ama, Baykal'ın dozajı fazla kaçmış bir şaka olduğunu umduğumuz sözleri değil, bu ülkede neden içinde "irtica" ifadesi geçen her olumsuz cümlenin böylesi iltifat gördüğü şaşırtıcı bir gerçek olarak önümüzde.

Militer bir cadı avının, militanca yapılan sözcülüğünün, "öküz altında buzağı arama haberciliği"nin böylesine prim yapıyor oluşu, bize gösterilenden daha büyük bir fotoğrafın tepemizde asılı olduğunu kanıtlamıyor mu aslında?

İran hakkında bile son dönemdeki yayınları takip edenler farkedebilir bu sonucun uzun süredir servise hazırlanan bir kurgu korkuyla ilgili olduğunu.

Medyanın "İrtica yeniden geliyor" yayınlarına, mahut tehlikenin anavatanı olarak görülen ve şu aralar ABD ile de başının pek hoş olmaması gibi bir yüklenme gerekçesi kullanılarak, İran'la paralel bir çizgide devam ediliyor oluşu, bu kampanya hakkında düşündürücü veriler sunuyor çünkü elimize.

Toplumsal zeminde, uzlaşma alanları oluşturmak yerine "tepeden gövdeye" kemalizm indirmeye çalışanlar, çıkan seslere kulak vermek yerine daha da pervasızlaşarak tokmağı indiriyor tepemize...

Başı açık arkadaşlarının kapalılardan çok olduğuna inandırmaya çalışsa bir başörtülü, açık arkadaşlarının başını kapatması gibi bir arzu içinde olmadığını söylese, onları sevdiğini ve -bazıları için acı da olsa söylemek durumundayım- onların da kendisini sevdiğini söylese keser mi bu, irtica paranoyasını.

Andlar içip gözetmenler eşliğinde psikoloji testlerine tabi tutulma talebinde, suçu anında afişe eden yalan makinesine bağlanma isteğinde bulunsa topyekün örtülüler, inanırlar mı acaba kimsenin onları palalarla kesmek istemediğine?

Hassasiyetli irtica dedektörleri geliştirmek kesin çözüm olabilir belki de?

Ama hayır, bir kısım muktedirin önüne çıkan engeli yoketmede, tekerine çomak sokanı cezalandırmada, keyfini kaçıranı canından bezdirmede kullandığı malzemelerin biriciği irtica.

Az demokrasi, ardından bol irtica. Karanlık bir perdenin ardında devri daim oluyor bu düzenek. Evet, ait olduğu yere kovalanması gereken bir hortlak var ortada, ama bu kimin hayaleti bilinmiyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi