T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 NİSAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Kafa karıştıran noktalar...

Hüsamettin Özkan'ın Habertürk'teki Basın Kulübü programında anlattıkları, öyle anlaşılıyor ki, kafaları karıştırıyor. Hani "Recai Kutan ve Tansu Çiller benim cumhurbaşkanı olmamı istediler" bölümü var ya, orası... Benim kafam ise bir dönemin kilit adamının "İşte mal beyanım" diye sunduğu dosyadan karıştı.

Nasıl karışmasın? Bülent Ecevit ve Hüsamettin Özkan ikilisine çok yakın çalışan önemli bir kaynağım, bana, "Seçilip Ankara'ya ilk geldiği gün Meclis'e birlikte gitmiş, TBMM Başkanlığı'na sunduğu mal beyanını da ben doldurmuştum" demişti. "Zaten yazacak fazla bir şey de yoktu; birkaç arsa o kadar" diye ekleyerek...

Hüsamettin Özkan, program sunucusu Melih Meriç'in Mehmet Eymür'den aktardığı gibi, "Politikaya atılmadan önce fazla bir iş yapmamış, bu sebeple serveti olmayan biri" biliniyordu. Habertürk'te izledik; Hüsamettin Bey, elindeki dosyadan sayfalar çevirerek, "Sahip olduğum gayrımenkulden her ay topladığım kiralarla 650 bin dolarlık iki ev alabilirim" dedi...

Gelin de ben olun ve şaşırmayın bakalım... "İlk geldiğinde tîteberdi" diyen kaynağımı öyle sıradan bir DSP'li sanmayın sakın. Devletin en üst düzey bürokratlarından biriydi görüştüğüm; Ecevit Ailesi'nin itimadına bütünüyle sahipti. Bunları konuştuğumuz sırada Hüsamettin Özkan da Bülent Ecevit'in gözünden düşmüş değildi. Konuştuğum kişi, "Kendi elimle doldurdum" dediği Meclis'e mal beyanında dişe dokunur bir şey olmadığını söylüyor, "Bir de şimdiki servetine bakılsın" diye uyarıyordu...

Bir yönüyle politikaya özgü olağan bir olay sayılabilir bu. Bugün de, "Yolsuzluk yapılıyor" diye gazete gazete dolaşanlar, "Hiç böylesi görülmedi" diye başlayan cümlelerle birbiri ardına bazı adları sıralayanlar Ak Parti'ye uzak kişiler değil. Her söylediklerinin doğru olmadığına kalıbımı basacağım kişilerin bir bölümü beklentileri yerine gelmediği, bir bölümü daha fazlasını istediği, bir bölümü ise 'ideolojik' sebeplerle partileri aleyhine tezvirat yapıyorlar...

Politikanın doğasında olan bir şey bu. Demek ki, Hüsamettin Özkan da, zamanında benzer bir tazvirat kampanyasının hedefiymiş... Kaynağım o kadar 'güvenilir biri' ki, onun bana böyle bir 'yalan' söyleyebileceğine asla inanamazdım; şimdi bile inanmakta zorlanıyorum. Tek merakım şu: Serveti bazı haberlere konu olmuştu; Hüsamettin Özkan "Yalan, yalan, yalan" diye neden ortaya atılıp mal beyanını kamuoyuyla paylaşmamıştı o dönemde?

Özelikle cumhurbaşkanlığı için düşünüldüğü günlerde...

İnsan belleği ne kadar zayıf. Her şey çok çabuk unutuluyor. Süleyman Demirel'in yedi yıllık süresi dolup Çankaya Köşkü'ne yeni birinin çıkması zamanı geldiğinde, Fazilet Partililer'in ikinci tercihi Hüsamettin Özkan'dı. İlk tercih olan Demirel'in süresinin '5+5' yöntemiyle uzatılması bugün Ak Parti'de önemli koltuklarda oturan bir grubun itirazıyla suya düşünce, itirazcılar Hüsamettin Özkan'a gidip, "Neden sen aday olmuyorsun?" diye sormuşlardı...

Hayret ettiğinizi biliyorum, ama Hüsamettin Özkan doğru söylüyor... Bülent Ecevit kendine özel sebeplerle (muhtemelen Rahşan Ecevit'i üzme kaygısıyla) uygun görmediğini bildirmeseydi, bugün Çankaya Köşkü'nde Ahmet Necdet Sezer değil Hüsamettin Özkan oturuyor olacaktı.

"Dalga geçmiyorsunuz ya?" diye sorduğum bazı FP öndegidenleri, "Bir çok muhafazakâr konuda koalisyon hükümetinin çok ters davranmamasını, içindeki ANAP ve MHP'nin varlığına değil Hüsamettin Özkan'a borçluyuz" demişlerdi. Ecevit'inkine bitişik makam odasında yalnızca medya patronlarını kabul edip gönüllerini almıyordu Hüsamettin Özkan, FP'lilerin getirdikleri sorunları da çözüyordu.

Habertürk'te söylediği doğrudur: FP'lilerin gönlünde yatan cumhurbaşkanı adayı Hüsamettin Özkan'dı; Ecevit eşinden çekinmese ve "Evet" deseydi, Onuncu Cumhurbaşkanı o olacaktı.

Kendisine aday telkin edilmesinden rahatsızlık duyan Ecevit önalmak için eski bir formülü devreye sokuverdi. 12 Mart'ta Çankaya'ya çıkmak isteyen Faruk Gürler'in adaylığını püskürttükten sonra, Anayasa Mahkemesi Başkanı Muhittin Taylan'ı cumhurbaşkanı yapmak istemişti Ecevit; Demirel'den geçirememişti. İkili, sonunda, Fahri Korutürk üzerinde uzlaşmıştı. Anayasa Mahkemesi Başkanını Cumhurbaşkanı seçtirme düşünü yıllar sonra Ahmet Necdet Sezer'le gerçekleştirdi Ecevit.

Benim şaşkınlığım Hüsamettin Özkan'ın FP'lilerin cumhurbaşkanı adayı olması sırasında yaşanmadı; o daha sonra geldi: Cumhurbaşkanlığına lâyık gördükleri birini nasıl oldu da Yüce Divan'a gönderebildiklerini anlayamamışımdır Ak Partili politikacıların...

Politikacılık böyle bir şey işte...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi