T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 26 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Söz şu: "Türkiye'de hiç kimse kürsüye çıkıp, bu millete ne yapması gerektiğini dayatmayacak... Türkiye'de inandığı devlet için tek bir insanımızın gönlüne keder düşmeyecektir. Türkiye'de devlet millet için var olacak, milletin hizmetinde olacaktır, egemenlik kayıtsız şartsız milletin olacaktır, duvarda değil, milletin kendisinde olacaktır... Bu sözler Başbakan Tayyip Erdoğan'a ait... Başbakan bu sözleri sarfediyorsa, TBMM Başkanı Bülent Arınç devlet ricaline siyasetin ve demokrasinin anlamını hatırlatarak, hükümete yönelik kuşatmanın altını çiziyorsa, ortada bir sorun var demektir... Dayatanlar vardır, yasama ve yürütme bunu görüyor demektir... Dayatanlara yönelik tepki ortada... Peki dayatılmasına izin verenlere ne demeli? Şu açık: Türkiye'de siyaset kurumunun, yasamanın, yürütmenin birinci görevi yetkilerini korumak, siyaset sahasını savunmak, daraltılmasına engel olmaktadır... Bu konuda korkunun ecele faydası hiç olmaz... Ve hiçbir söz eylemin, fiilin, siyasi aklın yerini hiç tutmaz... Şunu unutmamak gerekir: Bu ülkede otoriterleşme siyasi iktidarların katkısı olmadan hiç bir zaman gerçekleşmemiştir. Asker ve devlet talep eder. Talebi yerine getiren siyaset kurumu olur... Kelleler verilir... Yasalar çıkarılır... Yönetmelikler hazırlanır... Genelgeler yayınlanır ve ülkenin görünümünde, devletin iç işleyişinde bir anda görüntü değişir... Bu, 12 Mart'ta böyle olmuştur. 12 Eylül'de böyle olmuştur. 28 Şubat'ta böyle olmuştur. Gelelim sadede... Madem hükümetin böyle hassasiyeti var, Terörle Mücadele Yasası'ndaki değişiklikleri nasıl açıklayacağız? Görüntü şu: Biri talep ediyor, siyaset kurumu talebi karşılıyor... Her hangi bir yasadan söz etmiyoruz... Bu ülkede yapılmış tüm reformları ters yüz edecek, kırmızı kitap gibi kanun üzerinden değişmez resmi politika üretecek ve politika üretiminde ipleri asayiş güçlerinin eline verecek bir yasadan söz ediyoruz... Bu yasayla, yasanın getirdiği yasaklarla Kürt konusunda izlenmesi gereken siyaset kanuni hükümlere bağlanıyor. DGM usülleri geri getiriliyor. TCK'daki fuhuştan hırsızlığa, din propagandasından çevre kirliliğine bir çok suç, terör amacıyla işlenirlerse ibaresiyle, bu yasa kapsamına alınıyor, özelleştiriliyor ve eski düzene dönmenin kapısı aralanıyor. Düşünce özgürlüğüne uygulamada ciddi sınırlar getiriliyor. Örneğin yasadaki "Terör örgütünün amacının propagandası" ibaresiyle her tür sivil eylemi, özerk düşünceyi subjektif ve siyasi bir değerlendirmeyle zan altında tutacak bir sistem yaratılıyor... Türkiye'de hem fiili hem sembolik olarak özgürlükler alanını ve siyaset sahasını daraltacak bu yasa gökten düşmedi... Terörle Mücadele Yasası'nda yapılacak değişiklikleri bu hükümet hazırladı... Şu nasıl açıklanacak: Halihazırdaki Terörle Mücadele Yasası'nın 15 maddesine yapılan bir ekle, terörle mücadelede görev alan istihbarat ve kolluk görevlileri ile bu amaçla görevlendirilmiş diğer personelin görev başında işledikleri suçlarla ilgili olarak şöyle deniyor: "Bu kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturmalarda suçun niteliğine ve işlenmesindeki özelliklere göre nedenleri varsa tutuklama kararı verilebileceği gibi, Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki süre şartı aranmaksızın adli kontrol hükümleri de uygulanabilir..." Özeti şu: Resmi görevliler Şemdinli, Susurluk gibi olaylardan tutuksuz yargılanabilecek, bu esnada görevlerine devam edebilecekler..." Bu gerçekten hükümetin fikri mi? Değilse yapılmak istenen ne? Ali Kayalar'a ve Cem Erseverler'e dayalı bir siyaset mi?
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |