T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Küresel nâmerdlik salgını

Amerika kıt'ası keşfedilmeden önce; Şirazlı Sa'dî; İran'da ve Onüçüncü yüzyılda "Adem oğulları biribirinin uzuvları hükmündedir, Yaradılışta eşittirler, aynı cevherdendirler, uzuvlardan birisinin acı duyması, diğer uzuvlarda da huzur bırakmaz" diyordu. Bu hikmet Emîr-ul-Mü'minîn'in Nehc-ul-belâge'sinden kaynaklanıyordu. Ali de bu hikmeti Resûl-i Ekrem'den (S.A) Yüce Sevgili'den almış idi. Bunun için de Yüce Sevgili "ben ilim medînesiyim, Ali de O'nun kapısıdır" buyurdu. Mu'teriz varsa cevabını Yunus'dan alsın: Yürü, var ebsem ol ey ne sâlûsluk satarsın? - Ali gibi er gerek işbu sırra eresi!

İslâm Medeniyeti'nde Tabiî Hukuk'un temeli; Kur'an-ı Kerim'in Rum Suresi'nde, 30. surenin 30. âyetindedir. Tabiî Hukuk'u da kapsayan temel inanç ilkeleri ve davranış kuralları tümüne Fıtrat Dini, Hanîf Din (Evrensel Din), Kayyım Din (her zaman için geçerli olacak din) ve İslam adı verilir. Bu Kayyım Dindir. İnançlar bölümünü ayırırsak, bundan sonra davranış kuralları tümü gelir. (Ahlâk). Bu da evrensel ve her zaman için geçerlidir. Ancak, her insandan başkası için kendinden fedâkarlık yapması beklenemez. Daha fazla ihtiyacı olanı kendinden de önce almayı, birr ve îsar ahlâkını emreden bu yüce ahlâk kurallarının içinde de daha dar alanlı, Tabiî Hukuk'un yaptırımlı ve uyulması mecburî olması gereken ilkeleri gelir. Yaradılış'ın bütünü gibi, bu ilkeler de insanın sevgi emanetine uygun olarak konmuş olan Sevgi Hukuku kurallarıdır. Sevgiden kaynaklanan ilk ilke olan "adalet" ilkesinin adl (eşitlik adaleti) ve kıst (oran, istihkak, somut olay adâleti) boyutları vardır. Sosyal dayanışma (Maûn) ilkesi de, sosyal adalet ilkesi adalet ilkesinin yine ayrılmaz bir boyutu olduğu için adalet ilkesine bağlıdır.

Bundan sonra "somut olay adaleti" ilkesine bağlı olan "Dürüstlük ilkesi" gelir. Kur'an-ı Kerim'de bu ilke "sana emrolunduğu gibi dosdoğru ol!" kategorik emri ile ve Alemlere Rahmet olan Yüce Sevgili'nin prizmasından geçerek insanlığa verilmiştir. (Hûd Sûresi). Bu ilkeye bağlı olarak da "Güvenin korunması ilkesi" (emânet ilkesi) ve Ahde vefa ilkesi, nihayet "zarar izale olunur" (Lâ zarar... ilkesi) gelir.

Yüce Sevgili; Kur'an-i Nâtık, Mücessem Ahlâk, Mücessem Tabiî Hukuk, Akl-ı Küll'ûn temsilcisidir.

Tabiî Hukuk ilkeleri; uzlaşmadan, sözleşmeden doğmazlar. İlâhî bağışlardır. Amerika'nın "kurucu atalar"ı, Bağımsızlık Savaşı sırasında ve hemen sonra, bunları sözde siyasî ve hukukî metinlere geçirmeye kalkıştılar. Fakat Allah münafıkça teşebbüsleri mübarek kılmaz. Bu "kurucu atalar"ın "adalet" nutukları riyâdan ibaret kaldı. Zencilere zulüm ve kızılderili soy kırımı bu metinlerden sonra da sürdürüldü. Bugün de yine bu parlak metinlere rağmen Amerikan barbarlığı doruğuna erişmiştir. Umarız ki azanın zevali yakındır. Doğruya dönerlerse, İncil'deki "evine dönen oğul" örneğini hatırlar ve hamdederiz.

Bugünkü durumu ile bu "tek dişi kalmış canavar" adalet nutuklarında içten olsa idi, Tabiî Hukuk'a dayanması gereken Kavimler Hukuku'nu, Ius Gentium'u böylesine pâymâl etmezdi. Tabiî Hukuk ilkeleri insanlar arası uzlaşımdan değil, Yaratıcı'nın iradesinden doğmuşlardır. Kılıçbay'ın deyimi ile "Mollalar" bu gerçeğin bilincinde olarak "nükleer silâh kullanmanın haram olduğu"nu ilân ettiler. Bu yasağın kaynağı, ABD ve İsrail'in taraf olmadığı bir sözleşme değil, her çağda geçerli Tabiî Hukuk kurallarıdır. Sözleşme yapılmadan, Tabiî Hukuk'un kuralı ilan edilmeli idi. Diyelim ki Sözleşme'den doğan bir yasak sözkonusu olsun, Sözleşme'ye taraf olmayan bir zorba güç, ne hakla Sözleşme'ye uyulmasını -üstelik nükleer silâh ile- sağlamaya kalkışıyor? Niçin kendileri Tabiî Hukuk ile bağlı değil?

Kılıçbay da beni "Molla rejiminin arkasında durmakla" itham ederek doğrusu tezvir ve ihbar görevinin gereğini yapıyor. Yalanlarına karşı çıkarken, böyle bir tezvir ihtimalini de elbette göze almıştım, bu sebeple tezviri beni üzmedi. Ben hiçbir rejimin menfaat bağı ile arkasında değilim ve olmadım. İran'daki Ceza Hukuku'na da -bizdeki uygulamanın aksine- zorla baş örttürmeye de herhalde hiç değilse Kılıçbay'dan çok, ben karşı çıktım. Şu halde hiç üzülmedim mi? Kılıçbay'ın nâdim olacağı yönünde içimde pek de güçlü olmayan bir ümit vardı. Yazık ki yanılmışım.

İşte bu sebeple üzüldüm. Kılıçbay; benim Saddam'ın arkasında durduğumu söyledi mi? Oysa Irak'ın işgaline de şiddetle karşı çıkmıştım. Demek ki o bana "Molla rejiminin arkasında durmayı yakıştıramazken", kendisine tezvirciliği pek âlâ yakıştırıyor. Ne diyelim? Allah kurtarsın! Bize dön yüz kez tövbeni bozsan da!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi