T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Nazif GÜRDOĞAN

Milletsiz devlet olunmaz

Türkiye'nin Cumhuriyet döneminde, yukarıdan gelen bir baskıyla, devlet kurum ve kuruluşları, milletin değerlerden büyük ölçüde uzaklaştırıldı. Oluşturulan yapıyı korumak için, yönetimde güç, devletin seçilen kesimlerinden daha çok atanan kesimlerinin elinde toplandı. Genel seçimlerle, devlet yönetiminde seçilenler değişti. Ancak devlet yapısında atanmışların gücünü sarsacak bir değişme olmadı. Onlar, seçilmişlerden daha güçlü olmanın yolunu her zaman buldular.

Çok partili dönemde, tek başına yönetime gelen siyasi partilerin yolu, sivil ve asker bürokratlar tarafından sürekli kesildi. Devlet kurum ve kuruluşları milletten soyutlandığı için, Türkiye çok partili dönemde bile darbelerden kurtulamadı. Türkiye'nin dünya standartlarında bir demokratik yönetime kavuşabilmesi için, milletsizleştirilen devlet yapısının, bütün kurum ve kuruluşlarıyla yeniden yapılandırılması zorunludur.

Türkiye'de Cumhuriyet döneminin en köklü dönüşümlerinin temeli Özal döneminde atıldı. Özal'ın milletsizleştirilen devlet kurum ve kuruluşlarını yeniden millete ayarlı bir yapıya dönüştürmeye çalışması, Cumhuriyet döneminde ikinci bir değişimin miladı oldu. Devlet ile millet arasındaki uyum ve düzenin sağlanmasında, Özal öncesi ve sonrası Türkiye arasında büyük fark vardır.

Burç Fm'de üç ayı bulan bir süre boyunca sürdürdüğümüz "Mavera Sohbetleri"nde Erdem Bayazıt, Prof. Dr. Sadettin Ökten, Prof. Dr. Bekir Karlığa ve Dr. Hüseyin Yorulmaz'la birlikte "Osmanlı döneminde olduğu gibi, devlet ile milletin elele vermesinde, Özal'ın açtığı çığırın, Türk toplumuna kazandırdığı vizyonun değişik boyutları"nı tartıştık. Türkiye'nin değişik kesimlerinin gündemine vizyon arayışlarını Özal taşımıştı. O Anadolu insanına yitirdiği vizyonu yeniden kazandırdı.

Devlet adamı olarak Özal Cumhuriyet döneminde gelmiş bir Osmanlı sultanına benzerdi. O, bütün komşularıyla kavgalı, içine kapanan Türkiye'yi Osmanlı döneminde olduğu gibi, yeniden dünyaya açtı. Onun döneminde Anadolu insanı, Semerkant'tan Saraybosna'ya kadar bütün Türk ve İslam dünyasıyla güçlü ekonomik ve kültürel bağlar kurdu.

Özal, Cumhuriyet'in Türkiye'den başka ülke görmeyen vizyonunu, en azından Osmanlı coğrafyasını görecek şekilde genişletti. Onun döneminde Türkiye, Anadolu dışındaki Türk dünyasıyla tanıştı. Özal'ın kazandırdığı vizyonla Ankara yalnızca Türkiye'nin değil, bütün Orta Asya ve Balkan Cumhuriyetlerinin de başkenti oldu. Türkiye onunla yardım alan ülke konumundan, yardım eden ülke konumuna geçti.

Özal milletsiz devlet olmayacağının bilincinde olduğu için, devlet adamlarını ve devleti milletin babası olarak görmedi. Onun için devlet, kendisine sürekli hizmet edilen bir baba değil, milletine hizmet zorunda olan bir oğuldu. Özal bütün gücüyle devletin değil, milletin üretim gücünü büyütmeye çalıştı. Çünkü baba olan devletten önce millettir. Millet güçlü olursa, oğul olan devlet de güçlü olur.

Türkiye'de devlet ile millet arasında uyum ve düzenin sağlanabilmesi, ekonomik, siyasal ve kültürel alanda, Özal'dan daha geniş bir vizyona sahip olmaya bağlıdır.

Devletsiz millet olunur, milletsiz devlet olunmaz.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi