T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 OCAK 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Dücane CÜNDİOĞLU

Derine, lütfen daha derine...

Yuhanna İncili'nin ilk ayetinin Martin Luther tarafından yapılan Almanca çevirisi oldukça ilginçtir:

- Im Anfang war das Wort. (Başlangıçta SÖZ vardı.)

Bu kullanım, bugün bildik Almanca dilbilgisiyle doğrulanamayacak bir farklılığı üstlenmiş durumda; zira 'Anfang' (başlangıç) sözcüğü 'in' değil, 'an' edatıyla kullanılır. O halde doğrusu, "Am Anfang..." olmalıydı, diye düşünülebilir.

Acaba Luther niçin böyle bir kuraldışı (!) tasarrufta bulunmuş?

Muhakkak bir açıklaması vardır; ama itiraf etmeliyim ki bu fakir, yazılı bir açıklamayla karşılaşmış değil.

Bazı tahminlerim var; izninizle arzedeyim:

Almanca'da 'an' edatı 'yanında' demektir ve meselâ 'neben' edatından farkı, bu sözcük, yanında olunan şeye tamamiyle bitişik olmayı ifade etmezken, 'an' pekâlâ böyle bir hâli (eskilerin tabiriyle: ilsak, telâki, mukarenet) ifade eder. Nitekim "Am Anfang" denildiğinde, anlam, "başlangıçta, başlangıcın yanında, başlangıca bitişik bir halde" gibi bir mânâyı akla getirecek; bu durumda, okurun, "başlangıcı olmayan bir başlangıç"tan ziyade, her ne ise, SÖZün, başlangıca bitişik olarak varolduğunu akla getirmesine neden olacaktı.

Başlangıç olmadan SÖZ olabilir miydi?

Başlangıçta Söz var idiyse, Söz'den önce bir başlangıç olması gerekmez mi?

Söz başlangıçta, başlangıcın yanında, başlangıcın bitişiğinde değil de başlangıcın kendisinde/içinde ise, niçin 'an' edatı kullanılsın ki?

Sanırım bu mülâhazalarla aykırı bir terkib oluşturmak pahasına "Im Anfang..." denilmiş ve böylelikle 'an' edatının akla getirebileceği yanlış anlamlardan kaçınılmaya çalışılmıştır. Oysa Türkçe'de 'önce' edatının kullanılmasıyla bu sakıncalar ortadan kalkmaktadır: "Önce söz vardı."

İkinci sorun, Türkçe'de yaygın olarak kullanılan 'Söz' (das Wort) kelimesi... Çünkü Söz (Kelâm), Logos'un iki anlamından biridir sadece. Diğeriyse 'Akıl'...

Dil ile Düşünce arasındaki bağlantıyı, bu sözcükten daha iyi kaynaştırmış başka bir sözcük var mıdır, bilemiyorum. Nitekim Logos, Arapça'da 'nutk/mantık' sözcüğüyle karşılanmıştır ki hem "mantık'ut-tayr" (kuş dili) terkibindeki gibi bildiğimiz dil/söz/konuşma anlamına gelir; hem de "İlm-i Mantık" terkibinde olduğu gibi, akıl/düşünce anlamına... [Mantık'ta kullanılan "nutk-ı dahilî" düşünme; "nutk-ı haricî" ise konuşma demektir. Meselâ "nutuk atmak"taki nutk, sözcüğün ikinci anlamıyla kullanılmıştır.]

O halde önce ne vardı sorusuna şöyle cevap verebiliriz: "Logos/Nutk!"

Peki hangi anlamıyla? SÖZ anlamıyla mı, AKIL anlamıyla mı "önce Logos/Nutk vardı"? [Tam da bu soruyu cevaplamadan evvel, İslâm düşünce geleneğinde "Allah önce Kelâm'ı/Kalem'i/Akl'ı yarattı" şeklinde tedavüle giren hadîsleri hatırlamak gerekmez mi?]

Bu soru bir yönüyle Goethe'yi de meşgul etmiş ve ne ilginçtir ki Goethe'nin Faust'u, Yuhanna İncili'nin bu ilk ayetini daha farklı olarak Almanca'ya çevirmiştir:

- Am Anfang war die Tat. (Başlangıçta EYLEM vardı.)

Sorun burada biraz çatallaşıyor gibi; zira çeviri, "das Wort" sözcüğünü esas alıyor gibi görünüyor. Nitekim "Das Wort", Almanca'da, Latince bir sözcüğün karşılığı: "Verbum". 'Verbum' ise, tamıtamına -Grekçe'deki gibi- hem "söz-sözcük" (kelâm-kelime), hem de 'eylem' (fiil, die Tat) anlamına gelir.

Karar vermekte acele etmeyelim. Çünkü düşünce ve söz, düşünme ve konuşmanın sonucu; yani düşünce ve söz'den önce her halukârda düşünme ve konuşma eylemlerinin gelmesi gerekir.

Eylem olmadan, eylemin adı da olmaz! Lâkin eylem'den (fiil'den) önce eylem isteğinin (irade'nin) olması gerekir; zira istek eylem'den önce gelir.

İsteğin kendisi "meyl, arzu, mehabbet" ve dahi 'aşk' demek ise şayet, bil ki ey tâlib, yukarıdaki tüm bu açıklamalar birer gevezelikten ibarettir! Çünkü: önce aşk vardı ve aşk Tanrı'yla beraberdi ve aşk Tanrı'ydı. HAKK, âlemi 'aşk' ile yarattığına göre, aşk olsun o halde!

Bu fakirin, Şeyh-i Ekber hazretlerinden öğrendiklerinin özü, kısaca budur!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi