T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
R Ö P O R T A J 1 OCAK 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mezin TANRISEVEN

'Artık Halk Partili DEĞİLİM'

Bu hükümet olmazsa, Cumhuriyet Halk Partisi olsa, daha mı iyi olacak; daha kötü olur. Eski bir Halk Partili olarak artık Halk Partili de değilim. Hükümet şu anda yapılabilecekleri yapıyor
Bugün büyük şehirde erkeğin de çalıştığı, kadının da çalıştığı aydın bir toplumda kadının, 'ben dayak yiyorum' diye ortaya çıkmasını mantıklı görmüyorum. 'Allahaısmarladık' der, çarpar kapıyı basar gidersin kardeşim

Komedinin en önemli ustalarından biridir Levent Kırca. Bitmek bilmeyen enerjisiyle yaptığı her işte başarılara imza atmıştır. Büyük usta Kırca, beni hep güldürmüş hem de düşündürmüştür. Çağdaş Türkiye'nin Nasrettin Hoca'sı Levent Kırca, röportajın her kelimesinde içindekileri döktü, hem de oldukça samimi olarak...

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Televizyon çekimi varsa eğer o zaman erken yatıp erken kalkıyorum. İçki ve sigara içmem. Haftada bir- iki günüm boş. Halkın arasında dolaşırım. Kapalıçarşı'ya, Sahaflar'a giderim, Çukurcuma'ya, antikacılara giderim. Bazen de hiçbir yere gitmem, resim ve heykel yaparım. Eğer televizyon çekimi yoksa bu sefer tiyatro var demektir.

Yaptığınız tabloları ve eserleri hiç sergilemeyi düşündünüz mü?

Hayır. Kenan Evren'in durumuna düşmek istemiyorum. Çünkü bizim ülkemizde her çalışma taşlandığı için düşünmüyorum. Ben çocukluğumdan bu yana resim yaparım. 'Her şeyi sen mi yapıyorsun?' gibi bir yaklaşımla üstüme gelmelerini istemiyorum.

Ama bu sizin bir yeteneğiniz?

Önemli değil. Benim yeteneğim arşiv olarak var zaten. Eşimin, dostumun evlerinde resimlerim var.

Ne tür resim yapıyorsunuz?

Aklıma ne geliyorsa yaparım. Heykel yapıyorum, büst yapıyorum.

Başarıyı nasıl tarif edersiniz?

Bir kere yaptığınız işle uyum içinde olacaksınız, sevdiğiniz bir işi yapıyor olacaksınız. Ben istediğim bir işi yapıyorum. Ve de bu konuda yetenekli olmak zorundasınız. Ondan sonra çalışmak, inanılmaz bir derecede çalışmak, hangi meslekte olursa olsun. Bir de kendinizi eğiteceksiniz. Okuyacaksınız. Okuduğunuzu anlayacaksınız. Nice insanlar tanıyorum ki, adam profesör olmuş dünyadan haberi yok. Nice insanlar tanıyorum, adam yazar olmuş yazdığından haberi yok. Yani onun için radarlarınız açık olacak. Bu arada kibirli olmayacaksınız. Kendinizi beğenmiş olmayacaksınız, mütevazı olacaksınız. Mümkün olduğu kadar insan olmaya çalışacaksınız, bunlar benim için önemli şeyler.

Tiyatroya başlamanız nasıl oldu?

1966 senesinde Ankara'da Devlet Tiyatrosu'nun sınavlarını kazanarak tiyatroya başladım. 38 senedir Türk tiyatrosunun dününü, bugününü adım adım yaşadım ve gördüm. Çok hükümetler değişti, çok darbeler oldu, ihtilaller oldu.

Sizi nasıl etkiledi?

En çabuk sanat etkilenir. Çünkü sanat, palto gibi değildir, sanat çorba gibi değildir. Çorbasız yaşayamazsınız, paltosuz üşürsünüz.. Bu sefer sanattan kesersiniz. Sanattan kestiğiniz zaman okuldan kesmiş olursunuz. Asıl sanatsız bir toplum üşür, sanatsız bir toplum aç kalır ama bunu bizim ülkemizde biz ne yazık ki, kimseye anlatamadık. İnsanlar bir maç günü gidip stadyumu dolduruyor. Kültür seviyemiz açısından çok üzücü. Bunda insanların suçu yok. Çünkü böyle bir eğitim aşılamamışız insanlara. Benim yaşadığım tarihler arasında hiçbir hükümetin çok sağlıklı sanat politikasının olduğunu görmedim.

Neden oyuncu oldunuz?

Bu işi yıllarca çok severek yaptım. İyi ki de yapmışım. Bir daha dünyaya gelsem sanatla iç içe yaşamayı tercih ederim. Herhangi bir insan olsam, hayatımda sinema olmasa, güzel sanatlar olmasa sadece belediye otobüsüne binip işime gitsem işimden akşam evime gelsem böyle bir yaşamı istemem. Sıradan bir memur olacağıma tiyatroda süpürgeci bile olabilirim, bir sinemada bilet bile kesebilirim, yani klasik müzik konser salonunda piyanoyu silen bir adam olmayı bile tercih ederim.

Gençliğinizde maddi sıkıntılar yaşıyor muydunuz?

Vallahi ben beni kendimi bildim bileli bizim ailemizde maddi sıkıntı hep oldu. Benim çocukluğumda, gençliğimde annemin iki yakası kolay kolay bir araya gelmedi. Bir yandan beni okutuyordu, bir yandan ablamı okutuyordu. Ablam emekli hakim şimdi.

Babanız neredeydi?

Babam ben küçükken İsviçre'ye gitti. Orada ressamlık yapmaya devam etti. Ben babamla lise yıllarında karşılaştım, tanıştım.

Babanıza kızgınlık oldu mu?

Kızgınlık olmadı; hiçbir zaman saygısızlık yapmadım. Ama kırgınlık oldu. Hafif kinim vardı. Çocuklarıma hiçbir zaman bağırdığım, sesimi yükselttiğim olmamıştır. Benim 4 çocuğum var. Dördü de çok efendi çocuklardır. Benden, annelerinden kaynaklanıyor. İyi bir ortamda yetişmelerinden kaynaklanıyor.

Erdoğan'ın dürüst olduğuna inanıyorum

Hükümet bugünkü iktidar şartlarının içerisinde en iyisidir. Bu insanlar istemezler mi işçilere, memurlara daha fazla zam yapsınlar. İstemediği için mi yapmıyor? İstiyor, ama para yok

Dizilerde hep zengin kültürü işleniyor. Sanki Türkiye'de herkes lüks içinde yaşıyormuş gibi. Bir hamalın geçim derdini yansıtmak bu kadar mı zor?

Ucuz. Bir kere kafa patlatmıyorsun. Zeytinyağlı dolma yapmanız için onunla beraber pişmeniz gerek. Ama fast-food yiyeceği o anda müşteriye sunuyorsunuz. Şu içtiğimiz çay da bir kültür, şu sizin elinizdeki defter de, yüzüğünüz de bir kültür, şu teyp de bir kültür... Kültüre önem vermek mec-bu-ri-ye-tin-de-yiz. Hiçbir şey değişmez. Sermaye sisteminin hakim olduğu, parası olanın düdüğünü öttürdüğü bir sistem içerisinde yaşıyoruz açıkçası. Biz, kredi kartını satarız. Bankanın kapısının önüne çıkarız manavın elma satması gibi 'kredi kartı abi' yoldan geçenleri çevirir kart satarız. Bankanın dışına çıkılır mı. Manav mısın sen? Sonra o adam o kartı alıyor, ne oluyor. A biz bu adama bu kartı verelim de bu adam batsın çıksın çıkmasın, berbat olsun hiç önemli değil. Ama biz kazanalım. Biz kazanırken o ölsün onu öldürelim, gebersin, bana ne. Bugün bu kapitalist sistemdir. Amerika'nın dünyaya yaydığı kapitalist sistemden başka bir şey değildir.

Türkiye iyi yönetiliyor mu?

Karamsar bir tablo çizmek niyetinde de değilim. Ben bu ülkeyi çok seviyorum. Ama bizim insanlarımız bugüne kadar çok iyi yönetilemedi. Bugünkü hükümetin suçu değil ki... Bu, dünkü hükümetin de suçu değil. Bu yarınki hükümetin de suçu değil. Sen içeriden bağımlı olursan, dışarıdan bağımlı olursan her Türk vatandaşı bilmem kaç bin dolar borçlu doğarsa. Bugünkü iktidar, şartların içerisinde en iyisidir. Bu insanlar istemezler mi işçilere, memurlara daha fazla zam yapsınlar. İstemezler mi? İster. İyi yönetici olmak bir anlamda insanları daha fazla refaha kavuşturmak değil mi. İstemediği için mi yapmıyor. İstiyor ama para yok. Bu hükümet olmazsa, Cumhuriyet Halk Partisi olsa daha mı iyi olacak; daha kötü olur. Eski bir Halk Partili olarak artık Halk Partili de değilim. Hükümet şu anda yapılabilecekleri yapıyor. Eleştireceğim yanları bir yana bırakırsak daha fazlasını yapabilir mi, yapamaz, mümkün değil, bu borçlar altında. Karışan görüşen, bir yanda Amerika bir yanda Avrupa, bir yandan İngiltere, bir yandan Avrupa Birliği, Türkiye kolay bir ülke değil ki... Ama ben bugünkü hükümetin genel anlamda çalışkan olduğunu düşünüyorum, çalıştıklarına inanıyorum. Tayyip Erdoğan'ın dürüst olduğuna inanıyorum.

Son günlerde medyada bir dayak polemiği yaşanıyor?

Dayak yiyen kadınların sırf asparagas nedeniyle, sırf kendilerini gündeme taşıma nedeniyle, 'ben dayak yedim. Bir şekilde gündeme gelelim de ne şekilde gelirsek gelelim' mantığıyla hareket etmelerini doğru bulmuyorum. Bugün kırsal kesimde kadının geçimini erkek temin ediyor. Onun evini o ısıtıyor, yiyeceğini o veriyor. Her yönden erkeğine bağımlı. Erkeğinden koptuğu zaman sokakta kalacak, ısınamayacak 'Dövüyor ama hiç olmazsa bir lokma ekmek yiyorum' gibi feodalizmin getirdiği derebeylik. Oradaki pozisyon farklı. Ama bugün büyük şehirde erkeğin de çalıştığı, kadının da çalıştığı aydın bir toplumda kadının, 'ben dayak yiyorum' diye ortaya çıkmasını mantıklı olarak görmüyorum. 'Allahaısmarladık' der, çarpar kapıyı basar gidersin kardeşim. Dayak yiyen insanların herhangi birini kast ederek söylemiyorum. Şimdi isim olarak hatırlamıyorum ama sen zaten bir senede sekiz tane adamla beraber oluyorsun, bir senede 20 tane adamla, haftada iki adam değiştiriyorsun. Dayak yiyorsan onu da değiştir. Haftada üçe çıkar. Dayaktan da kurtul. Üstelik bu dayak meselesi değil, bunu gündeme getirmek suretiyle belki plağımı bir tane daha sattırabilir miyim, belki biraz gündeme gelerek üç kuruş daha fazla para alabilir miyim şeklinde bir kamuoyu oluşturuyorlar ki, bunu da doğru bulmuyorum, Dizilerde, filmlerde, tiyatroda oynayan sanatçıların topluma örnek olmaları gerekir. Oysa ki biz internetlerde filmler görüyoruz. Gerek erkek arkadaşlarımızın gerek bayan arkadaşlarımızın hiç örnek davranmadığını görüyoruz. Bu konuda da topluma örnek olmak lazım.

Biliyor musunuz?

  • Verem tedavisi amacıyla İsviçre'ye giden babası Mehmet Kırca'nın bir daha geri gelmediğini...
  • O zamanlar 6 yaşında olan Levent Kırca'nın babasıyla 28 yaşında karşılaştığını...
  • Ablasının hakim olduğunu...
  • İsviçre'de yaşayan babasının ikinci evliliğinden üç kız kardeşinin olduğunu...
  • Çocukluğu ve gençliği döneminde çok yoksulluk çektiğini...
  • Polis teşkilatının sanatçının 'Olacak O kadar' adlı programında polisle ilgili skeçleri ders olarak okuttuğunu...

    ÖZGEÇMİŞİ

    1950 yılında Samsun'da, öğretmen Bahriye Kırca ile ressam Mehmet Kırca'nın ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Levent Kırca'nın tiyatroya başlaması 1965'te lise yıllarına rastlar. 'Olacak O kadar' adlı programı ile ekranlarda bir ilke imza atan Kırca'nın, üçü erkek, biri kız çocuk olmak üzere dört çocuğu var.

    En'leri

  • Tuttuğunuz takım: Galatasaray'ı tutuyorum, ama benim takımla alakam yok. Futbol beni ilgilendirmiyor. İnsanların futbolla avutulduğunu düşünüyorum. İnsanların futbolla uyutulduğunu düşünüyorum. Evinin kirasını veremiyor, tutuğu takım kazandı diye seviniyor. Yahut kaybetti diye üzülüyor. Halbuki o takım onun evinin kirasını ödemiyor.
  • Nerelisiniz: Samsunluyum.
  • Kaç kardeşsiniz: İki.
  • Son okuduğunuz kitap:

    Bir sürü şey okuyorum. Doğan Cüceloğlu'nu okuyorum şu sıralar 'Mış Gibi Yaşamlar'.

  • En çok neye kızarsınız: Tembelliğe kızarım, yalancılığa kızarım.
  • En çok sizi ne mutlu eder:

    Ben her şeye mutlu olurum.

  • En sevdiğiniz yemek: Çoban salatası

    NOT defterimden

    Ekranların en uzun soluklu programı, 'Olacak O Kadar'la büyüdüm, hemen her tiyatrosunu izledim. Usta tiyatrocuyla ilk randevumuz tiyatrosunda olacaktı. Ancak elektriklerin azizliğine uğradık. Randevuyu iki gün sonraya erteledik. Kırca, hasta olmasına rağmen söyleşiye saatinde geldi. Sıcak, sımsıcak bir kişilik, kendinden emin ve sevecen. Röportaj sonununda soruları çok beğendiğini ve benim de verdiği cevaplardan memnun olup olmadığımı sorarken de mütevazı kişiliğini sergiliyordu.


    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi